Mirasçıların davalı olması durumu

Mirasçıların davalı olması durumu

a) Genel olarak

Terekeyi ilgilendiren bir hususta, üçüncü kişiler miras ortaklığı halinde kural olarak sadece bir mirasçıya değil, bütün mirasçılara karşı dava açmalıdırlar. Ancak, davanın konusu üçüncü kişinin alacak hakkıysa, tereke borçlarından mirasçılar elbirliği halinde değil de MK 641 uyarınca müteselsil sorumlu olduklarından, alacaklı dilediği gibi bir ya da birkaç mirasçıya dava açmakla yetinebilir. Mirasçılardan tümüne bir davanın açılması gereken durumlarda, örneğin üçüncü kişinin terekede bulunan bir mal için istihkak davası açması halinde, bazı mirasçıların varlığı sonradan belirlenmişse, dava geçersiz sayılmayıp, bunların da davalılar arasına katılmak suretiyle, davanın görülmesi mümkün olmalıdır.

b) Vasiyet alacaklısı karşısında

Önemli bir sorun, terekedeki bir hakkın ya da malın devrine yönelik bir vasiyeti ifa borcunun miras bırakanca sadece mirasçılardan birine ya da bir kısmına yüklenmiş olması halinde, vasiyet alacaklısının ne yapacağıdır. Zira vasiyette doğacak alacak hakkı nisbi olduğundan, alacaklı, vasiyet borçlusu olmayan mirasçıları dava edemeyip sadece vasiyet borçlusu mirasçıyı (ya da mirasçıları) dava edebilecektir. Oysa miras ortaklığı devam ettiği sürece, bu mirasçının kendisine yüklenen vasiyet borcunu diğer mirasçıların da katılımı olmadan ifa etmesi mümkün değildir. Çünkü elbirliğiyle hak sahipliğinin bir sonucu olarak, vasiyet konusu tereke malı ancak tüm mirasçıların rızasıyla vasiyet alacaklısına devredilebilir. Örneğin, miras bırakan, terekesinde yer alan bir otomobilin mülkiyetini vasiyet ettiği kişiye devir yükümünü üç oğlundan sadece birine yüklenmişse durum böyledir. Bu nakil yükümlüsü oğula karşı dava açan vasiyet alacaklısı, mahkemeden aynen ifa talep edemeyecektir. Zira davalının kardeşleri temsil yetkisi vermedikçe, bu Borcun ifası hususunda vasiyet borçlusunun temsil yetkisi yoktur. Miras bırakanın bu vasiyetinin aynı zamanda vasiyet borçlusu davacıya vasiyet konusu otomobilin düşeceği konusunda bir paylaştırma kuralı içerdiği kabul edilerek de sorun çözümlenemez. Çünkü fiilen paylaştırma yapılıp, otomobilin mülkiyeti tüm mirasçıların anlaşmasıyla ya da açılacak bir paylaştırma (taksim) davası sonucu mahkemenin paylaştırmasıyla vasiyet borçlusu mirasçıya geçinceye kadar, gene de, vasiyet borçlusu otomobilde, onu vasiyet alacaklısına devredecek tasarruf yetkisine sahip olmayacaktır.

Böylece vasiyet borçlusu kendisine yöneltilecek davada, esasen borcu ifa imkânına sahip olmadığını ve bunda kusursuz olduğunu kolayca ispat edebileceğinden, kendisinden ifa yerine borca aykırılık sebebiyle tazminat da istenemeyecektir

Buna karşılık, vasiyet alacaklısının belli bir mirasçıdan terekedeki malın kendisine verilmesi hususundaki alacağının, esasen ancak terekenin paylaşılması tamamlanıp söz konusu mal vasiyet borçlusu mirasçıya devredilince muaccel olması düşünülebilir. Ne var ki, bu çözüm, vasiyet alacaklısının aleyhine bazı kötü kullanılmalara elverişlidir. Özellikle, vasiyet borcunun yerine getirmekten kurtulmak maksadıyla mirasçıların miras ortaklığını uzun zaman devam ettirmelerine karşı vasiyet alacaklısı çaresiz durumda kalacaktır.

Buna karşılık, mirasçıların şahsi alacaklılarına hâkimden paylaştırmaya müdahale etme hakkı veren MK 648 hükmünden kıyasen yararlanmak da sorunu çözmez. Çünkü bu hüküm, alacaklıya, mirasçılar yerine paylaştırmayı talep değil, zaten bir mirasçının başlattığı bir paylaştırmaya hâkimin nezaretini sağlama imkânı vermektedir.

Öte yandan, vasiyet alacaklılarına resmi tasfiyede ihtiyati tedbir talep etme imkânı tanıyan MK 633/II hükmüne kıyasen de incelediğimiz durumdaki vasiyet alacaklısının sorununa çözüm getirilemez. Çünkü bu hüküm, vasiyet alacaklısına resmi tasfiye isteme hakkı tanımadığı için, miras ortaklığı devam ettiği sürece ifaya ulaşamamasına çare olamayacaktır.

Bu durumlarda, acaba bir çare olarak, vasiyet borçlusunun borcu miras ortaklığı sırasında da muaccel olmakla birlikte, vasiyet alacaklısının sadece vasiyet borçlusuna değil, diğer mirasçılara karşı da ifa davası açması mümkün olabilir mi? Kanımca bu sonuç, adil ve pratik gözükmekle birlikte, vasiyet alacağının nisbi olduğu gerçeği karşısında, vasiyet borçlusu olmayan mirasçıların davalı sıfatına vasiyetname dışında bir hukuki gerekçe bulunması gerekecektir.

Böyle bir durumda en doğrusu, önce sadece vasiyet borçlusu mirasçıya ifa davası açılması ve şayet bir davada vasiyet borçlusu, miras ortaklığı devam ettiği için diğer mirasçıların karşı çıkması yüzünden borcunu ifa edemeyeceğini ortaya koyarsa, vasiyeti ifa borçlusunun mirasçılık sıfatını kazanamaması üzerine bu borcu diğer mirasçılara yükleyen MK 519/II hükmüne kıyasen, davanın tüm mirasçılara yöneltilmesidir. Kuşkusuz, vasiyeti ifa borçlusunun kendi miras payının vasiyete konu tereke malını tamamen kapsayamayacağını ispat etmesi üzerine MK 519/I uyarınca sadece ona düşebilecek hissesinin vasiyet alacaklısına devri mümkün olmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Follow us on Social Media