Mirasçıların Tereke borçlarından sorumluğu hususu

Mirasçıların Tereke borçlarından sorumluğu hususu

  • Müteselsil sorumluluk kuralı ve çerçevesi

MK 641/I, karşılığı olan eski MK 582’ den farklı olarak, müteveffanın borçlarından değil de, tereke borçlarından söz eder (aslında yeni metinde hep tereke borçları terimi kullanılmaktadır).Bu kavram, müteveffanın borçları kavramından daha geniş olup, sadece mirasbırakandan intikal eden borçları değil, terekeye, yani mirasçılara karşı ileri sürülebilecek her türlü borcu (alacağı) kapsar. Böyle olunsa da, mirasçılar sadece, külli halefiyet gereği intikal eden borçlardan değil, terekeye karşı ileri sürülebilecek miras hukuku kaynaklı her türlü borçtan müteselsil sorumlu olacaklardır.

Mirasbırakanın borcu olmayan, fakat mirasçıların sorumlu oldukları diğer tereke borçlarının başında, MK 641/II’ de belirtilmiş olanlar gelir. Bu hükme göre, “Ana ve baba veya büyük ana ve büyük baba ile birlikte yaşayan ve emeklerini veya gelirlerini aileye özgüleyen ergin çocuklar ile torunlara verilecek uygun miktardaki tazminat, bu yüzden terekenin borç ödeme acze düşmemesi kaydıyla tereke borcu sayılır ”. Belirtmek gerekir ki, MK 641/II’ ye göre, çocuk ya da torunlara ödenecek olan tazminat, miras bırakanın borçları gibi, terekenin paylaşılmasından önce ödenecektir. Ancak kanun, bu ödemenin yapılmasına bir sınırlama getirmiştir ki, o da, bu ödeme sonucu terekenin aciz haline düşmemesidir. Eğer tereke bu sebeple aciz haline düşecekse bu tazminat ya hiç ya da tam olarak ödenmeyecektir. MK 641/II hükmü, sadece çocuklar ve torunlara tazminat ödemeyi öngördüğü için, başka hısımların, örneğin, amcası ile birlikte yaşayışta da, gelirini ya da emeğini amcasının ailesine özgüleyen bir yeğenin böyle biri talebi söz konusu olmayacaktır.

Aynı şekilde MK 507’ de öngörülmüş olan cenaze masrafları, terekenini mühürlenmesi ve yazım giderleri, miras bırakan ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kimselerin üç aylık bakım giderleri de, tereke borcu olduklarından, mirasçılar bunlardan müteselsil sorumlu olurlar.

Bunun gibi, miras bırakanın özel olarak vasiyet borçlusunu atamadığı hallerde mirasçıların vasiyet borcundan da müteselsil sorumlu olacakları MK 600/I’ den açık olarak anlaşılmaktadır. Bunun üzerinde daha önce durulduğu için, burada sadece hatırlatmakla yetinilecektir.

İşte bu tereke borçlarından mirasçılar MK 641/I’ göre, müteselsil olarak sorumludurlar. Bu hükme göre, miras ortaklığı devam ettiği süre içinde bile, miras bırakanın sağlığında taraf olduğu borç ilişkisine külli halefiyet taraf olan onun mirasçıları, bu ilişkiye bağlı borçlardan kişisel şekilde müteselsil sorumlu olacaklardır. Böylece miras bırakanın alacaklıları, mirasçılar terekeden elbirliğiyle hak sahibi olmalarına rağmen, bu mirasçıların diledikleri birinden miras bırakandan olan alacaklarını ya da dava edebileceklerdir. Kendisinden ifa talep edilen mirasçı, bu borçtan sadece miras payı oranında sorumlu olduğunu ileri süremeyecektir. Kısaca, alacaklı ve borçlular arasındaki teselsülü düzenleyen BK 162-168 hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Belirtmek gerekir ki, miras bırakanın alacaklısı isterse, yine müteselsil sorumluluk gereği, mirasçılardan biri yerine hepsinden de talepte bulunabilir. Bu söylenenlerin, miras bırakandan intikal etmeyen diğer tereke borçları için de geçerli olduğunu bir defa daha hatırlatalım.

Yukarıda söylenenler, miras bırakanın sağlığında muaccel olmuş borçları için geçerli olduğu gibi, mirasın açılmasından sonra muaccel olacak (örneğin vadesi miras bırakanın ölümünden sonra gelen) borçlar bakımından da söz miras bırakanın ölümüyle sona ermeyip, taraf sıfatı mirasçılara geçen sözleşmelerde, böyle bir sözleşmeden kaynaklanan dönemli bir borcun doğumu, mirasın açılmasından sonraya gelse bile, mirasçılar bundan da müteselsil sorumlu olacaklardır. Örneğin, kiracının ölümü üzerine mirasçıları olan eşi ve çocukları, sözleşme devam ettiği sürece, her ay kendi şahıslarında doğan kira borçlarından da müteselsil sorumlu olmalıdırlar. Burada, her ne kadar dar anlamda borçlar miras bırakandan intikal etmeyip, mirasçıların şahsında doğuyorlarsa da, bunların kaynaklandığı geniş anlamda borç ilişkisi (kira sözleşmesi) miras bırakandan intikal etmiştir. Bunun sonucunda doğan borçlar da MK651/I çerçevesine girmelidir.

Bu konuyu bitirmeden önce, miras bırakanın, mirasçılarına intikal eden borçlarıyla ilgili olarak birkaç mesele üzerinde duralım. Miras bırakan (vasiyet borçları yönünden müteselsil sorumluluğu kaldıran düzenlemeler getiri belirse de),kendisine ait olup da miras yoluyla geçen borçlarının ödenmesini sadece bazı mirasçılara yükleyerek, bu borçların alacaklılarına karşı tüm mirasçıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldıramaz. Miras bırakanın bir borcu sadece belli bir mirasçısına (ya da bazı mirasçılarına) yükleyen ölüme bağlı tasarrufu, sadece mirasın paylaşılmasına yönelik bir beyan sayılıp, mirasçılar arasındaki iç ilişkide sonuç doğuracak; alacaklının MK 641/I hükmün, göre serbestçe seçip başvurduğu mirasçıların buna dayanarak savunma yapmalarına imkân vermeyecektir.

Bir başka mesele de, tereke alacaklısının aynı zamanda bir mirasçı olduğu durumlarda müteselsil sorumluluğunun uygulanabilip uygulanamayacağıdır. Böyle bir durumda (örneğin kendi miras bırakanına vaktiyle mal satmış olup henüz bedelini tahsil etmemiş bulunan mirasçının alacağı hakkında) MK 641/I hükmünün uygulanmayacağı ve diğer mirasçıların bu borç için müteselsil sorumluluklarının bulunmayacağı kabul edilmektedir. Buna göre, tereke alacaklısı mirasçının bu alacağı, terekenin paylaşımı sırasında hesaba katılarak onun payı belirlenecek, bu aşamada gerekirse bazı tereke malları paraya çevrilerek ödenecektir. Bu çözüm, esasın mirasın paylaşımı yoluyla hesaplanacak olan mirasçılar arasında iki kez hesaplaşma ve iki ayrı ihtilaf çıkartılmasının hukuk ekonomisine aykırı ve mantıksız olduğuna dayanmaktadır ve isabetli olduğu söylenebilir. Bir mirasçının aynı zamanda vasiyet alacaklısı olması halinde (ön vasiyet ) aynı sonuç kabul edilebilirse de; vasiyet alacağının ölüme bağlı bir tasarruftan kaynaklanan ve vasiyet alacaklısının mirasçı sıfatından ayrı olup, kanunda özel hükümlerle düzenlenen bir kurum olması sebebiyle, vasiyet alacaklısı mirasçının bu hakkını ileri sürerken herhangi bir vasiyet alacaklısından farklı olmaması gerektiği de ileri sürülebilir. Bu takdirde, vasiyet alacaklısı mirasçı -aksi miras bırakan tarafından öngörülmedikçe-, kendi dışındaki diğer tüm mirasçılara karşı müteselsilen ve muaccel olur olmaz vasiyet alacağını ileri sürebilecektir.

Mirasbırakanın vergi borçlarından 5432 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ikinci maddesine göre mirasçılar müteselsilen değil, miras payları kadar sorumlu olurlar. Miras bırakanın ölümü ve üzerine mirasçıların şahsında doğan ve intikal vergisi ödeme borcu da, aslında tereke borcu olmadığından, her bir mirasçının payına göre doğar ve ödenir.

  • Borcu ödeyen mirasçının rücu hakkı

Mirasçıların müteselsilen sorumlu oldukları bir borcu, sadece biri ya da bazısı öderse, diğerlerine başvurma hakkı doğar. Müteselsil borçluluğa ilişkin genel hükümlerde, yani BK 167 ‘ de düzenlenen rücu hakkı, müteselsil borçlu mirasçılar bakımından durumun özellikleri dikkate alınarak MK 482’de ayrıca düzenlenmemiştir. Bu hükme göre, iç ilişkide her mirasçı kural olarak, borcun kendi miras payı kadar olan kısmı yüklenecektir. Şu halde, kendi miras payından fazla ödeme yapan mirasçı diğer mirasçılardan her birine, ödediği fazla kısım için miras payları kadar başvurabileceklerdir. Kural bu olmakla beraber, iki halde rücu ilişkisi farklı olabilir. Bunlardan birincisi, miras bırakanın, bir tereke borcunun tamamının ya da bir kısmının ödenmesini bir ölüme bağlı tasarrufla mirasçılardan sadece, biri ya da bazılarına yüklemiş olmasıdır. Böyle bir halde rücu hakkı ölüme bağlı tasarrufta belirtildiği biçimde kullanılacaktır. Örneğin, miras bırakan vasiyetnamesinde, vaktiyle satın aldığı malın bedelini ödemeyi malı kendisine bıraktığı oğluna yüklemişse; bedelin bir başka çocuk tarafından ödenmesi halinde, ödeyen tüm bedelin tutarı için (yoksa miras payıyla orantılı kısmı için değil) asıl yükümlü olan kardeşine rücu edebilecektir.

Şayet miras bırakan, bu hususta ölüme bağlı tasarrufta bulunmayıp (örneğin bunu vasiyetnamesinde belirtmeyip), alacaklı ile yaptığı sözleşmeye, ölümü halinde, sadece belirlediği mirasçısının borçlu olacağı hükmünü koydurmuşsa, bir tür ölüme bağlı tasarruf sayılacak bu beyan, vasiyetname şekillerinden biri ile yapılmadıkça geçerli olmayacaktır.

İkinci hal ise, mirasçıların tümünün anlaşarak, tereke borcunu aralarından farklı yüklenmiş olmalarıdır. Bu takdirde de rücu MK 682’deki genel kurala göre değil, mirasçıların aralarındaki anlaşmaya göre gerçekleşecektir.

  • Mirasçıların güvence isteme hakkı

MK 649/III, mirasçılardan her birine, tereke borçlarının paylaşmadan önce ifasını ya da güvenceye bağlanmasını isteme hakkı tanımıştır. Böylece mirasçıların müteselsilen sorumlu oldukları bir tereke borcunun ödenmesini isteyen mirasçının bu talebine diğer mirasçılar uymakla yükümlü sayılacaklar ve şayet karşı çıkarlarsa, talepte bulunan, mirasçı bu borcu terekedeki henüz paylaştırılmamış mal ve paralardan ödenmesini hâkimden isteyebilecek, hâkim de bu ödemeyi gerçekleştirecektir. Gene bu hüküm uyarınca, henüz tereke alacaklısı ifa talebinde bulunmadan, hatta bu borcun vadesi gelmeden, bir mirasçı tarafından ödenip, diğerlerine rücu edilmesi mümkün olduğu gibi, bu borcun ifası için diğer mirasçıların güvence vermesi de istenebilecektir.

Talep olmadan ve borcun vadesi daha gelmeden bir mirasçı tarafından ödendikten sonra kendisine rücu edilen mirasçı, rücu edeni BK 143/ son uyarınca bir ortak savunmayı yapmadığı gerekçesiyle sorumlu tutamamalıdır. Zira MK 649 /III hükmü, özel bir müteselsil sorumluluk hükmü olarak, her bir müteselsil sorumlu mirasçıya paylaştırmadan önce ifada bulunma imkânı tanırken, borcun henüz vadesi gelmeden de ifada bulunmaya izin vermiş sayılmalıdır.

Ayrıca MK 640/V uyarınca, mirasçılardan birinin aciz halinde bulunması üzerine, diğerleri haklarının korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını hâkimden isteyebilirler. Bu hüküm çerçevesinde de mirasçıların rücu hakkını korumak için tedbirler alınabilir.

MK 682 hükmünde, kendi payından fazla ödeme bulunan mirasçının, alacaklıya halef olacağı belirtilmemişse de, BK 147 hükmünde rücu hakkı sahibine tanınanı burada da kabul etmeye bir engel yoktur. Böylece rücu eden mirasçı, alacaklıya vaktiyle verilmiş rehin ve kefaletten de yararlanabilecektir.

  • Paylaşmanın tamamlanmasından sonraki durum

Mirasçıların tereke borçlarından (ve aksi miras bırakan tarafından belirtilmemişse vasiyet borçlarından) müteselsil sorumluluğu mirasın açılmasıyla başlar; fakat miras ortaklığının sona ermesiyle ortadan kalkmaz. MK 681/I hükmüne göre, alacaklı, alacak hakkının konusu olan borcun mirasçılar arasında bölünmesine ya da bazı mirasçılara nakline açık ya da örtülü olarak rıza göstermedikçe, mirasın paylaşılmasından itibaren ve şayet, bu tarihten daha sonra muaccel olan bir borç söz konusuysa, muacceliyet tarihinden itibaren beş yıl daha müteselsil sorumluluk devam eder  ( MK 681/II).

Terekenin paylaşılması sırasında mirasçılar tereke borcunu aralarında miras hisselerine göre veya farklı bir oranda paylaşabilecekleri gibi, bazı tereke borçlarını tamamen bir ya da bir kaç mirasçıya yükleyebilirler. Bu durum, kural olarak alacaklıya karşı olan müteselsil sorumluluğu etkilemez. Yani bu düzenlemeye rağmen, mirasçıların alacaklıya karşı müteselsil sorumlulukları devam eder. Ancak alacaklı, açık ya da örtülü bir beyanla, paylaşmaya kendisinin de uyacağını bildirirse artık müteselsil sorumluluk kalmaz(MK 681/I). Bu halde alacaklı, bu paylaşma uyarınca hangi mirasçı borcun ne kadarını üstlenmişse, sadece ona karşı bu kısmın ifasını talep ve dava edebilir. Alacaklının, bir mirasçıdan sadece, paylaşmada kendisine düşen kadar borcun ifasını istemesi veya mirasçılara borcun hangi kısmının kime yüklendiğini sorması, mirasçılar arasındaki paylaşmaya örtülü rıza gösterildiğine örnekler olabilir.

Şayet bir açık ya da örtülü beyan söz konusu değilse, müteselsil sorumluluk paylaşmadan sonra da devam edecektir. Bu halde, eğer borç paylaşma anında zaten muaccel idiyse, paylaşmadan itibaren beş yıl, eğer borç, paylaşmadan sonraki bir tarihte muaccel olacaksa, bu tarihten itibaren beş yılsonunda müteselsil sorumluluk son bulur.

MK 644 hükmüne göre, tereke üzerindeki elbirliğiyle mülkiyetin, paylaştırma yapılmaksızın paylı mülkiyete dönüştürülmesi üzerine, bu tarihten itibaren beş yıl sonra müteselsil sorumluluğun sona ereceği kabul edilmelidir. Kuşkusuz ortak mülkiyete dönüş tarihinden sonra muaccel olan borçlarda yine muacceliyet tarihi beş yıla başlangıç olacaktır.

MK 681/II uyarınca beş yıllık süre dolup, müteselsil borçluluk sona erince ne olacağı doktrinde tartışmalıdır. Bir görüş, mirasçıların bu durumda elbirliğiyle sorumlu olacakları, ancak böyle bir anlaşma yoksa miras payları oranında sorumlu olacakları şeklindeyse de, üçüncü ve bizim de katıldığımız görüşe göre, beş yılın dolmasından sonra, taraflar aralarında nasıl bir paylaşma yapmış olurlarsa olsunlar, alacaklıya karşı miras payları oranında sorumlu olmalıdırlar. Zira tereke üzerinde bile elbirliğiyle hak sahipliği kalmamışken, 5 yılın sonunda tereke borcunun elbirliğiyle sorumluluğa konu olması gerekçesiz ve mantıksız olup; yine beş yılın sonunda alacaklı, tarafı olmadığı gibi, rızasının da bulunmadığı bir paylaştırma anlaşmasından da etkilenmemelidir. Buna göre, katıldığımız görüşe göre, örneğin, eşit miras payına sahip olan iki mirasçıdan biri paylaştırmada, kendisine diğerinden fazla pay verilmesine karşılık, tereke borcunu da onun tek başına ödeyeceği kararlaştırılmış olsa bile, alacaklı beş yılın sonunda alacağı bu iki mirasçıdan yarı yarıya talep edebilecektir. Kuşkusuz iç ilişkiye göre bu borcu yüklenmemiş olan mirasçı, ödediği miktar için borcu tamamen üstlenen mirasçıya rücu edebilecektir.

Nihayet belirtelim ki, MK 655, paylaştırmada rehinli tereke malı kendisine düşen mirasçının, bu rehinden doğan borcu ödemekle yükümlü olacağını belirtmektedir. Bu özel hüküm uyarınca rehinli alacaklı, borcun paylaştırılmasına razı olmasa bile, paylaştırmadan itibaren rehin konusu alacağını, sadece rehinli malın düştüğü mirasçıdan isteyebilecektir. Böylece MK 655 uyarınca, beş yılı beklemeye gerek kalmaksızın, mirasın paylaşıldığı anda, rehinli mal kendisine bırakılan mirasçı buna ilişkin tereke borcundan bizzat sorumlu olacak ve diğer mirasçılar alacaklıya karşı bu borçtan ne müteselsilen ne de kısmen sorumlu olacaklardır. Kuşkusuz rehinli alacaklının, şayet şartlar gerçekleşmişse, miras ortaklığı devam ederken tüm mirasçılara karşı rehnin paraya çevrilmesi için takipte bulunması mümkündür. Eğer miras ortaklığı MK 644 uyarınca paylı mülkiyete dönüşmüşse rehinli mala ilişkin borçtan bu dönüşümden itibaren de beş yıl boyunca tüm mirasçılar müteselsilen sorumlu olacaklar. Bu süre dolunca, miras paylarına, yani paylı mülkiyet paylarına göre sorumlu olacaklardır. Kuşkusuz her iki aşamada da rehnin paraya çevrilmesi için tüm mirasçılara karşı takipte bulunacaktır, meğerki paylı mülkiyet dahi sona erdirilip, rehinli mal mirasçılardan birinin mülkiyetine geçmiş olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Follow us on Social Media