Mirastan Feragatin hükümleri nelerdir? Feragat ne gibi sonuçlar doğurur?

Mirastan Feragatin hükümleri nelerdir? Feragat ne gibi sonuçlar doğurur?

  1. aa) Feragat eden yönünden

MK 528/II, ”Feragat eden mirasçılık sıfatını kaybeder” diyerek, feragat edilen mirasçı olmayacağını öngörmüştür. Hemen belirtmek gerekir ki bu hüküm, sadece feragatin tam olduğu durumları göz önünde bulundurmaktadır. Çünkü mirasçılık sıfatının kazanılmaması ancak tam feragat halinde söz konusudur. Kısmi feragat halinde, yukarıda da değinildiği gibi, ya miras payı azalmakta ya da saklı payın korunmasından mahrum kalınmakta, fakat feragat eden mirasbırakanın ölümü halinde mirasçılık sıfatını korumaktadır. Bu bakımdan, kısmi feragatin etkisi, mirasçılık sıfatının kaybedilmesi değil de, yukarıda belirtilen şekillerde ortaya çıkmaktadır.

Gerek tam gerek kısmi feragatin sonuçları mutlak değildir. Aşağıda açıklanacağı gibi, feragatin kanunen bozucu şarta bağlı olarak yapıldığının kabul edildiği hallerde (MK 529), bozucu şart gerçekleşince feragat hükümsüz olur ve feragat eden mirasçılık sıfatını kazanır ya da kısmi feragatin sonuçları ortadan kalkar.

  1. bb) Feragatin altsoya etkisi

İsviçre’de feragat ister ivazlı olsun ister ivazsız, feragat edenin altsoyunu da etkiler ve onlar da mirasçı olamazlar, meğer ki, sözleşmede aksine bir hüküm bulunsun (ZGB Art. 495 Abs. 3).

Türk hukukunda MK 528 /III farklı bir düzenleme getirmiştir. Buna göre, ”Bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin altsoyu için de sonuç doğurur”. O halde bizim sistemimizde, feragat ivazlı ise, feragat edenin altsoyunu da etkileyecek ve onlar, saklı paylı olsalar bile, feragat edenin yerini alarak mirasçı olamayacaklardır. Buna karşılık, ivazsız feragatin altsoya hiç bir etkisi olmayacak, yani onlar, feragat edene halef olup mirasçılık sıfatını elde edeceklerdir.

Kanunun bu hükmünün açık olmasına karşılık, fıkradaki, aksi öngörülmedikçe ibaresinin her iki feragati de kapsayıp kapsamadığı tartışmalıdır. İvazlı feragatin altsoyu etkilemeyeceğinin kanuna uygun olarak kararlaştırılabileceğinde kuşku yoktur. Tereddüt, ivazlı feragat halinde, feragat edenin altsoyunun da mirasçı olamayacağına ilişkin bir anlaşma yapılmasının mümkün olup olmayacağındadır. Bazı yazarlar ivazsız feragat halinde de altsoy’un mirasçı olamayacağına ilişkin bir anlaşmanın yapılabileceğini savunurlar. Fikrimce, ivazsız feragat halinde altsoyun da mirasçı olamayacağına ilişkin bir şartın konulamayacağına kabul eden görüşe üstünlük tanımak gerekir. Çünkü önce MK 528 / III’ de sadece ivazlı feragat aksinin öngörülebileceği açık olarak belirtilmiştir. Bunun yanında menfaatler durumu da ivazsız feragat halinde feragat edenin altsoyunun mirasçı olamayacağının kararlaştırılmamasını gerektirir. Çünkü ivazlı feragatte aksinin kararlaştırılması altsoyun lehine bir durum yaratır. Buna karşılık ivazsız feragatte durum tamamen aksine olup, altsoy, kanunun kendisine tanıdığı bir haktan yoksun bırakılmaktadır. Nihayet bir kimsenin, sahip olduğu bir haktan, onun adına başkasının vazgeçmesi hukuk mantığına da aykırıdır. Denilebilir ki, ivazlı feragat için kanun (muhtemel) hak sahibinin beyanını aramadan onu kanun gereği feragat etmiş saydığına göre bu itiraz geçerli olmaz. Fikrimce, bu gerekçe kabul edilemez. Çünkü ivazlı feragat halinde bir ivaz alınmaktadır. Bu biraz, büyük bir ihtimalle ölmesi halinde feragat edenin terekesinde yer alacak ve bundan, kanun gereği feragat etmiş sayılan altsoyu yararlanacaktır. İşte ivazlı feragatin altsoya etkili olmasını kanunkoyucu bu gerekçeyle kabul etmiştir. Kaldı ki, bu çözüm kabul edilmeseydi, feragat edenin daha önce ölmesi halinde, onun altsoyu hem ivazdan yararlanacak, hem de feragat edenin ölümünde onun halefi olarak, feragat ettirenin mirasından da pay alacak ve böylece diğer mirasçılar aleyhine bir sonuç doğuracaktır. Oysa ivazsız feragat halinde bu durum söz konusu olmayacağı için, iki tür feragat arasında bu konuda benzerlik yoktur. Tam aksine, ivazsız feragatin altsoyu etkileyeceği kararlaştırılabilirse, onlar kanunun kendilerine tanıdığı haktan yoksun kalacaklardır ki, bu da kendi iradelerinin dışında olacaktır. Kaldı ki, Türk kanunkoyucunun, İsviçre’deki düzenlemeyi bilmesine rağmen, oradan farklı bir düzenleme getirmiş olması da, iradesinin, ivazsız feragatin altsoyu hiçbir şekilde etkilememesi yönünde olduğunun açık bir delilidir. İvazsız feragat halinde, feragatin altsoyu etkilemeyeceğini aksinin kararlaştırılabileceğini kabul, kanun koyucunun amacının aksine bir sonuç doğurur. Bu sebeple MK 528/III’ ün sadece ivazlı feragat halinde uygulanacağını kabul etmek doğru olur. Mirasbırakan, ivazsız feragatin altsoyu etkilemesini istiyorsa, bunun çözüm yolu, eğer saklı paylı iseler onların da mirastan feragat sözleşmesi yapmasıdır. Altsoy saklı paylı değilse, zaten miras bırakan onların miras payı üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği için, MK 528 / III’ de olduğu gibi, feragatin onları da etkileyeceğine yönelik bir hükmün konulmasına gerek yoktur. Son olarak belirtelim ki, MK 528 ‘in gerekçesinde, ”Düzenlemenin zıt anlamından da feragat karşılık sağlanmadan yapılmışsa, feragat, feragat edenin füruunu etkilemeyecektir. Bu prensibin aksi de mirastan feragat sözleşmesi ile kararlaştırılabilir; ancak feragat edenin altsoyunun miras bırakana karşı saklı paydan doğan hakları saklıdır” denilmek suretiyle, gerek olmasına rağmen, aksinin ancak altsoyun, ancak saklı paylı mirasçı olmaması halinde aksine anlaşma yapabileceği belirtilerek, kanun koyucunun da (saklı paylı mirasçı olmaması halinde dahi MK 528 / III’ e gerek olmadığı hariç) burada savunulan fikre katıldığı belirtilmiştir.

  1. cc) Feragatin mirasbırakanın alacakları yönünden etkisi

Yukarıda da değinildiği gibi, MK 528 / II’ ye göre mirastan tam feragat eden mirasçı, mirasçılık sıfatını kaybeder, ölüm halinde mirasa çağırılmaz. Bunun sonucunda, sadece mirastan pay almamakla kalmaz, külli halef (mirasçı) sıfatı bulunmadığı için, borçlardan sorumlu olmaz. Kısmi feragat halinde ise, mirastan daha az pay almakla, ya da saklı payın korumasından yoksun olmakla beraber, mirasçılık sıfatı devam ettiği için, diğer mirasçılarla birlikte kişisel ve müteselsil sorumluluğu devam eder.

Borçlardan sorumlu olmama açısından, kural olarak ivazlı ve ivazsız feragat arasında bir fark yoktur. Ne var ki, ivazlı feragat halinde, feragat eden, miras payının tamamı ya da bir kısmının karşılığını ivaz olarak miras bırakanın sağlığında elde etmektedir. Böylece o, feragat etmemiş olsaydı, terekeye dahil olacağı için, mirasbırakanın alacaklarının el atabilecekleri bir miktarı daha önce elde ettiğinden, hem bundan alacaklıların yararlanması engellenmiş olmakta hem de borçlardan sorumlu olmamaktadır. Bunun ne dereceye kadar mirasbırakanın alacaklıları aleyhine olduğu açıktır. Bu sebeple MK 530, belirli şartların bulunması halinde, mirastan (sadece) ivazlı feragat eden mirasçının, borçlardan sorumlu olmasını ön görmüştür.

MK 530’ un feragat edenin borçlardan sorumluluğu için aradığı şartlar şunlardır:

  1. Miras açıldığı zaman, terekenin borçları karşılayamaması. Terekenin borca batık olması şart değildir.
  2. Herhangi bir sebeple borçların terekeden karşılanamaması, feragat edene başvurmak için yeterlidir.
  3. Mirasbırakanın alacaklılarının tamamen ya da kısmen diğer mirasçılar tarafından tatmin edilmemiş olması.
  4. Alacaklı ancak ödenmeyen kısım için ivazlı feragat edene başvurabilir. Bu bakımdan ivazlı feragat edenin sorumluluğu tali (ikinci derecede) dir. O, ancak, alacaklıların diğer mirasçılara başvurup da alacaklarını elde edememeleri halinde sorumlu olur. Eğer miras, MK 612’ ye göre, en yakın bütün yasal mirasçılar tarafından reddedildiği için İflas hükümlerine göre tasfiye ediliyorsa, alacaklıların önce iflas masasına başvurmaları gerekir.
  5. Feragat eden, ölümden ancak beş yıl öncesine kadar elde ettiği ivazdan, talep anında zenginleştiği oranda
  6. sorumludur. Görülüyor ki, MK 530, ivazlı feragat edenin sorumluluğunun tali olması yanında sınırlı olmasını da öngörmüştür. Bu sınır, önce zaman yönündendir. Feragat eden, ancak ölümden önceki son beş yıl içinde aldığı ivaz ile sorumludur. İvazı daha önceki bir tarihte almışsa (talep anında zenginleşmesi bulunmasına rağmen) sorumlu olmaz. İkinci sınır miktar yönündendir. Feragat eden son beş yıl içinde almış olduğu ivazdan, sadece talep anında zenginleştiği oranda ödeme yükümü altındadır. Eğer zenginleşme yoksa, ivazlı feragat edenin sorumluluğu da olmaz. Çünkü onun sorumluluğu zenginleştiği orandadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Follow us on Social Media