MK 501’ e göre , “Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası Devlete geçer”. Buna göre, Devletin, yasal mirasçı sıfatıyla terekeye el koyabilmesi için, mirasbırakanın hiçbir yasal mirasçısının bulunmamasının yanında, terekenin tümü için mirasçı atamamış olması da gerekir. Terekenin tümü için atanmış mirasçının bulunduğu hallerde, Devlet yasal mirasçı sıfatını kazanamaz. Buna karşılık, hiçbir yasal mirasçısı bulunamayan mirasbırakan, terekenin bir bölümü için mirasçı atamışsa, geri kalan kısım, yasal mirasçı sıfatıyla Devlete kalacağı için, Devlet, atanmış mirasçı ile birlikte, miras ortaklığını oluşturur.
Yukarıda da değinildiği gibi Devlet, miras bırakanın hiç bir yasal ya da atanmış mirasçısının bulunmadığı hallerde terekeye mirasçı sıfatıyla el koymaktadır. Bu bakımdan önce, mirasbırakanın hiçbir yasal mirasçısının bulunmadığının tespiti gerekir. Bunun için, ölenin son yerleşim yeri sulh mahkemesi, MK 594’e göre, bir ay arayla iki defa ilan verip, son ilan tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ilgililerin başvurmasını ister. Bu bir yıllık süre içinde hiçbir mirasçı ortaya çıkmazsa, tereke, mirasçı sıfatıyla Devlete teslim edilir. Ancak Devlet mirasçılık sıfatını bu bir yıllık sürenin sonunda değil ölüm anında kazanır. Sürenin geçmesinden sonra ortaya çıkan mirasçıların, miras sebebiyle istihkak davası açma hakları saklıdır.
Diğer mirasçılara oranla, Devletin mirasçılığının iki özelliği vardır. Önce, Devletin mirasçı olduğu hallerde, terekenin resen resmi defteri tutulur ( MK 631/I ). Oysa diğer yasal ve atanmış mirasçıların bulunduğu hallerde, terekenin resmi defterinin tutulabilmesi için, MK 619/I’ e göre mirasçılardan birinin talepte bulunması gerekir.
İkinci özellik, Devletin, mirasbırakanın borçlarından sorumluluğu da vardır. Devletin, diğer mirasçılardan farklı olarak, borçlardan sınırsız sorumluluğu yoktur. MK 631/II’ ye göre Devlet, deftere yazılmış olan tereke borçlarından sınırsız ve kişisel olarak değil, sadece miras yoluyla edindiği değerler ölçüsünde sorumludur.