1. GENEL OLARAK
Hemen belirtmek gerekir ki, eş zümre mirasçısı değildir. Sağ kalan eş, her zümre ile birlikte mirasçı olur. İlk iki zümrede hiçbir mirasçı yoksa ve üçüncü zümrede de, zümre başkanları ile onların çocukları mirasbırakandan önce ölmüşlerse, eş tek başına mirasçı olur ve onun varlığı devletin (yasal) mirasçılığını engeller.
Eşin bu yukarıda sayılan hallerde tek başına mirasçı olacağı söylenirken, onun yasal mirasçılığı kastedilmektedir, yoksa miras bırakanın mirasçı atadığı haller değil. Eş dışında hiçbir yasal mirasçısı olmayan mirasbırakan, bir ölüme bağlı tasarruf ile tasarruf edilebilir kısmın sınırları içinde mirasçı ya da mirasçılar atanmışsa eş bunlarla birlikte mirasçı olur.
2. EŞİN DEĞİŞİK ZÜMRELERLE BİRLİKTE MİRASÇI OLMASI DURUMUNDA MİRAS PAYININ ORANLARI
Eşin değişik zümrelerle birlikte mirasçı olması halinde miras payının oranlarının ne olacağı MK 499’de düzenlenmiştir.
Buna göre:
- Eş, birinci zümre ile birlikte mirasçı olursa, miras payı terekenin 1/4’üdür (MK 499 b.1).
- Eş, ikinci zümre ile birlikte mirasçı olduğu zaman, terekenin 1/2’sini miras payı olarak alır (MK 499 b.2).
- Eş, üçüncü zümre başları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, miras payı terekenin 3/4’üdür ( MK 499 b.3).
- Birinci ve ikinci zümrede hiç bir mirasçı yoksa üçüncü zümrede de zümre başları ve onların çocukları hayatta değilseler, eş tek başına mirasçı olur.
MK 497/V’e göre, “Sağ kalan eş varsa, büyük ana ve büyük babalardan birinin miras bırakandan önce ölmüş olması halinde, payı kendi çocuğuna; çocuğu yoksa o taraftaki büyük ana ve babaya; iki taraftaki büyük ana ve büyük babanın her ikisinin de ölmüş olmaları halinde onların payları diğer tarafa geçer.” Yine MK 499 b.3’e göre eş, “Mirasbırakanın büyük ana ve babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlarda yoksa mirasın tamamını alır”.
Her iki hükümden de açık olarak anlaşılacağı gibi, sağ kalan eş, üçüncü zümrede, sadece zümre başları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olmaktadır. Başka bir ifadeyle, eşin varlığı, üçüncü zümrede, altsoyun zümre başına halef olması kuralını, sadece zümre başlarının çocukları ile sınırlamakta, yoksa tüm altsoyu içermemektedir. Böyle olunca da, üçüncü zümre eş, sadece mirasbırakanın büyük ana ve babalarıyla ve amca, dayı, hala ve teyzesi ile birlikte mirasçı olmaktadır. Zümre başları yanında, amca, dayı, hala ve teyzelerden hiç biri hayatta değilse, fakat onların altsoyu varsa, işte eşin varlığı altsoyunun mirasçılığını engellemektedir. Örneğin mirasbırakanın eşi E yanında, sadece amca (ya da teyze, hala ve dayı) çocukları hayattaysa, E, tek başına mirasçı olur ve amca çocuklarının mirasçılığını engeller.
Özetle birinci ve ikinci zümrelerde hiç mirasçı yoksa üçüncü zümrede de zümre başları ile onların çocukları mirasbırakandan önce ölmüşlerse, eş tek başına mirasçı olur. Eşin varlığı aynı zamanda devletin de mirasçılığını engeller.
3. EŞİN MİRASÇILIĞI İLE İLGİLİ BAZI ÖZEL DURUMLAR
- Boşanma davasının eşin mirasçılığına etkisi
MK 181/I’e göre, boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte, artık eşler birbirlerine yasal mirasçı olamazlar. Aynı şekilde, eşlerin birbirleri lehine yapmış oldukları ölüme bağlı tasarruflar da kanun gereği (kendiliğinden) ortadan kalkar, yani boşanan eşler, artık birbirleri lehine olan ölüme bağlı tasarrufları talep edemezler, eğer ki, ölüme bağlı tasarruftan aksi anlaşılsın. Eğer, ölüme bağlı tasarrufta, boşanma halinde dahi geçerli olacağı belirtilmişse, o zaman, lehine ölüme bağlı tasarrufta bulunulmuş olan eş, bunun ifasını isteyebilir.
Boşanma davası devam ederken eşlerden birisinin ölmesinin, sağ kalan eşin yasal mirasçılığının ya da birbirleri lehine yaptıkları ölüme bağlı tasarrufun akıbetinin ne olacağına MK 181/II cevap vermektedir. Söz konusu hükme göre, “Boşanma davası devam ederken ölen davacının mirasçılarından birinin davaya devam etmesi ve davalının kusurunun saptanması halinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır”.
Hükümden de anlaşılacağı üzere, kanun koyucu, bu halde, evliliğin, boşanma ile değil de, ölümle sona erdiği noktasından hareketle kural olarak eşlerin birbirlerine karşı olan yasal mirasçılıklarının devam edeceğini ve birbirleri lehine yapmış oldukları ölüme bağlı tasarrufların da geçerli olacağını kabul etmiştir. Bu kuralın istisnası, yine aynı fıkrada, o da sadece davacı eşin ölmesi hali için öngörülmüştür. Buna göre, davacı, boşanma davası devam ederken ölür ve mirasçılarından birinin, davaya devam ederek, davalı eşin kusurunu ispat etmesi durumunda, sağ kalan eş, artık ölen eşe ne mirasçı olabilir ne de onun tarafından lehine yapılmış olan ölüme bağlı tasarruftan bir hak talep edebilir.
Açıklanması gereken bir husus da, mahkemenin vereceği kararın niteliği ve etkisidir.
Eğer bu karar, Gerekçe’de belirtildiği gibi, salt bir tespit kararı ise, sırf davalının kusurlu olduğunun tespitinin, onun mirasçılığını engelleyememesi gerekir. Bundan sonra, büyük bir ihtimalle, bu karar sebebiyle eşin mirasçılığını engellemek için niteliğinin ne olacağının saptanması gereken bir başka davanın da açılması gerekecektir. Buna karşılık, mahkemece kusurun tespiti ile sağ kalan eşin mirasçılığına da son veriliyorsa, o zaman, bu karar var olan bir hukuki duruma ( sağ kalan eşin mirasçılık sıfatına) son vereceği için, yenilik doğuran bir karar olacaktır. Çünkü bu karar ile birlikte sağ kalan eşin mirasçılığına son verilmektedir.
MK 181/II, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Manavgat Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından, aile mahkemesi sıfatıyla Anayasa Mahkemesine getirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu iddiayı haklı görmüş ve 21. 1. 2010 tarih ve 102/14 sayılı kararı ile MK 181/II’ deki davacı ve davalı ibarelerini iptal etmiştir. Yüksek Mahkeme ayrıca, yeni bir düzenleme yapılması için kanun koyucuya altı ay süre tanımıştır.
Anayasa mahkemesi, hükmün iptalini daha ziyade usul hükümleri ile gerekçelendirmiştir. Buna göre, davaya devam hakkının sadece davacının mirasçılarına tanınması AY 10’ daki eşitlik ilkesine aykırıdır. Yine Yüksek Mahkemeye göre MK 181/II adil yargılama hakkını düzenleyen AY 36’ya da aykırıdır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra kanun koyucu 31.3.2011 tarih ve 6217 sayılı kanunun 19. maddesi ile hükmü şu şekilde yenilemiştir: “Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması halinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır”. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin iptal kararına paraleldir, yani eşitlikten yola çıkılmıştır. Böyle olunca da, yukarıdaki belirtilen maddi hukuka ilişkin problemler yine cevapsız kalmıştır.
Bu konuyu bitirmeden önce bir hususun vurgulanmasında yarar vardır. MK 181’ de açıklanan hususlar, sağ kalan eşin, bu sıfatı ile mirasçı olmasını engeller. Eğer eşler arasında, ayrıca birbirlerine mirasçı olmalarını gerektiren bir kan hısımlığı varsa, sağ kalan eşin bu sıfatla mirasçılığı devam eder, meğerki sağ kalan eş mirastan çıkarılmış olsun ya da bir mirasçılıktan yoksunluk sebebi bulunsun.
Nihayet son olarak belirtelim ki, ayrılık kararının varlığı ( MK 170 vd ), ayrılık sırasında ölen eşe, sağ kalan eşin mirasçı olmasına ve lehine yapılmış ölüme bağlı tasarruflardan kaynaklanan hakları istemesine engel değildir. Çünkü ayrılık kararına rağmen evlilik devam etmektedir.
- Evliliğin butlanı kararının eşin mirasçılığına etkisi
Evliliğin butlanı kararının, sağ kalan eşin miras hukukundan doğan haklarına etkisinin ne olacağı MK 159’da öngörülmüştür. Buna göre, “Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler: Dava sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları kaybederler”.
Madde pek açık olmadığı için, birkaç noktada açıklanmaya muhtaçtır. Önce, mirasçıların açılmış olan davaya devam etmeleri, ancak nisbi butlan hallerinde söz konusu olacaktır. Bunun böyle olduğu, nisbi butlan sebeplerini öngören MK 148 vd’ den anlaşılmaktadır. Çünkü bu maddelerde, nisbi butlan davası açma hakkı, kural olarak ilgili eşe; yaş küçüklüğü ve kısıtlılık halinde ise, yasal temsilciliye (MK 153) tanınmıştır, yoksa mutlak butlan davasında olduğu gibi, her ilgiliye ve savcıya değil…
İkinci olarak belirtilmesi gereken husus, mutlak butlanla batıl olan evlenmelerde, mutlak butlan davası açma hakkının, kanuni halef sıfatıyla mirasçılara geçmeyeceğidir. Yani MK 159 c.1’e göre, mirasçılara, miras bırakandan intikal eden bir butlan davası açma hakkı yoktur. Fakat onlar MK 147/I,c.1’deki ilgililerin kapsamına giriyorlarsa, ölümle şahıslarında doğan haktan (yoksa miras bırakandan intikal eden değil! ) yararlanarak mutlak butlan davası açabilirler.
Son olarak üzerinde durulması gereken husus, MK 159 c. 2 ile c.3 arasındaki ilişkidir. İkinci cümlede, mirasçıların açılmış olan (nisbi) butlan davasına devam edebilecekleri belirtildikten sonra; 3. cümle, dava sonucunda diyerek başlamakta ve sanki sadece mirasçıların devam ettiği davanın kastedildiği zehabını uyandırmaktadır. Bu ise, mutlak butlan davasına, ilgili tarafından açılmış olması halinde, mirasçılık yönünden 3. cümlede varılan çözümün uygulanamayacağı sonucunu doğuracak niteliktedir. Öyle olunca da bu, mutlak butlan davasının en önemli sonucunun uygulanamaması anlamına gelir. Bu durum ise, ikisi de evlenmenin sona ermesi sonucunu doğuracak olan iki karara farklı sonuçların bağlanması sebebiyle eşitliğe aykırı olur. Bu bakımdan, Gerekçe’de doğru olarak belirtildiği gibi, cümledeki butlan davası ibaresini, hem mutlak hem de nisbi butlanı içerecek şekilde anlamak gerekir.
Bu açıklamalardan sonra, butlan kararının, eşlerden birinin ölümünden sonra açılan dava (mutlak butlan ) ya da, eşlerden birinin davayı açtıktan sonra ölmesi sebebiyle, mirasçıların davaya devam etmesi sonucu (nisbi butlan ) elde edilmesi halinde, sağ kalan eş iyi niyetliyse, hem yasal mirasçı olabilecek hem de, daha önce lehine yapılmış ölüme bağlı tasarruftan doğan haklarını isteyebilecektir. Buna karşılık iyi niyetli değilse, yani evlenmenin batıl olduğunu biliyor ya da bilmesi gerekiyorsa, yasal mirasçılık hakkını kaybedecek ve aynı zamanda, lehine bir ölüme bağlı tasarruf varsa, bundan doğan hakları da kanun gereği sona erecektir.
Eşlerden biri öldükten sonra mutlak butlan davası açılmaz ya da açılan davaya mirasçılar devam etmezse, evlilik ölüm sebebiyle sona ermiş olacak ve sağ kalan eşin miras hukukundan doğan hakları yönünden evliliğin ölümle sona ermesine ilişkin kurallar uygulanacaktır.
- Birden fazla sağ kalan eşin mirasçılığı
Türk Hukukunda, ister erkek olsun ister kadın, aynı anda iki kişi ile evli olmak mümkün değildir. Ancak iki istisnai halde, miras bırakanın ardında iki eş bırakmış olması mümkündür. Bunlardan birincisi, bugün belki de hiç rastlanmayacak olan 1926’dan önceki hukuk zamanında yapılan evlenmelerdir. Eski ve yeni Tatbikat Kanunu 9’a göre, bu evlenmeler, eski Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra da geçerliklerini korudukları için, erkek, eski kanuna göre iki ya da daha fazla kadınla evlenmiş ve eski Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ölmüşse, mirasçı olarak birden fazla eş bırakmış olabilirdi. İkinci ihtimal ise, her nasılsa iki defa evlenmiş kadın ya da erkeğin evlenmenin butlanına karar verilmeden önce ölmesi ve sağ kalan eşin iyi niyetli olması halidir. Bu halde de geride mirasçı olarak iki eş kalır.
İşte böyle bir halde, sağ kalan eşler, birlikte mirasçı oldukları zümreye göre sahip oldukları miras payını aralarında eşit olarak paylaşırlar. Örneğin iki eşi olan miras bırakanın birinci zümre mirasçıları varsa, her iki eş, bu zümreyle birlikte mirasçı oldukları için, o zümreye göre hakları olan 1/4 miras payını aralarında 1/8’ er olarak paylaşırlar.
peki eşler 88 yılında boşanmış 94 yılında anne ölmüş, 2016 da tek ortak çocukları ölmüş başka alt soy bulunmamakta, burada tüm miras babaya mı gider yoksa ölen annenin üst soyuna onlarda ölüyse kardeşlerine yarı pay gidermi