Avukat mı…O da kim?

Avukat mı…O da kim?

Küçük ağabeyim ailesiyle birlikte yurt dışına çıkacaktı. Kendisi Alanya’ da öğretmenlik yapıyordu. Büyük ağabeyim ise Uşak’ta. Ben de malum İzmir de avukatlık ile haşır neşirdim. Eh büyüğümüz olduğu için vedalaşmak adına hepimiz Uşak’ ta bir araya geldik. Tam bir aile saadeti yaşıyorduk. Bu saadet 4 gün devam edebilirdi aslında ama ne var ki benim bir gün sonrasında sabah 09:50’de CMK dan kaynaklanan bir ağır ceza duruşmam vardı. Onun için bu mutluluğu kısa kesip sabah 5’te Uşaktan İzmir’ e doğru yol almaya başladım… Aman sakın duruşmam kaçmasın diye saat 09:00′ da mahkemede hazır bulunayım diye…

Bir koşuşturma ki sormayın…Sonunda tam saatinde mahkemenin kapısına vardım…Ama o da ne? Hakim beyler daha gelmemişler bile..En geç saat 09:00 da başlaması gereken duruşmalar saat 10:30 olmuş ve hala başlamamış…

“Bu nasıl bir düzen, bu nasıl bir adalet, bu nasıl bir mesleğe ihanet?” diye kendi kendime sorgularken hakim beyler geldi; sağ olsunlar sıcacık yataklarından kalkıp…

Duruşma listesine baktım…4. sıradaydım..Yarım saate sıram gelir nasılsa diye bekledim..Ama o da ne?  Hakim beyler önce tutuklu dosyalarını alıyorlar.

Kardeşim o zaman ayır tutuklu olanlarla olmayanların duruşma günlerini…Zira bir telaşla sözde saat 09:50′ de olan duruşmama hınca hınç yetişen ben tam 3 saat sıramın gelmesini bekledim.Buyurun buradan yakın..

Tabi benim başka işim yok. Avukatım ya ben bekleyeceğim o zaman…İşim ne? Ben onların verdiği gün ve saate göre tüm işlerimi ayarlaşmışım hiiiiiç önemli değil….

Neyse… Tüm bu bekleyiş içindeyken bir meslektaşımın son derece haklı savunmasına şahit oldum. Kendisi haklı olduğu o konuda hakkını daha doğrusu aslında sadece müvekkilinin hakkını savunmaya çalışıyordu. Bir baktım ki sayın ağır ceza başkanımız meslektaşımıza: “Beğenmiyorsanız kararımızı temyiz edin! ” şeklinde yüksek sesle söylemlerde bulunmaya başladı. Meslektaşımız ‘’Ben savunma görevimi ifa ediyorum,sesinizi yükseltmenize gerek yok.’’diye serzenişte bulunsa da sayın başkan oranın ağası tavrıyla bağırmalarına devam etti.O an içim cız etti…Bir meslektaşım göz göre göre bir hakim tarafından üstelik müvekkili önünde azarlanıyordu…

“Kimdi bu adama bir avukatı sıradan bir vatandaş gibi, üstelik müvekkilinin önünde bu derece azarlamaya yetki veren?” diye kendi kendime düşünürken birden olaya balıklama atladım ki üstelik sadece seyirci sıralarında otururken…

Ayağa kalktım ve o klişe sözü başkana söyledim:’’Sayın başkan,savunmayı kısıtlıyorsunuz, savunmaya itibar etmiyorsunuz, mahkeme kadıya mülk değildir! ’’ dedim.

“Sen kimsin be adam onun avukatı mısın?” dedi bana sayın başkan. Bakın hala sayın başkan diyorum zira alışkanlık olmuş bizde bu. Aslında çoğu sayın değil…

Ben sadece onun değil, mesleğin avukatıyım. Bir avukata bu şekilde davranamazsınız. Sizin bu davranışınız nedeniyle şu anda avukat olduğumdan utanıyorum. Ne lanet, ne aşağılık ne gurursuz bir meslek inşa ediyormuşum ben diye. Oysa ben, oysa biz hiçbir şeymişiz. Hakim,başkan bizim söylediklerimizi, bizim savunmalarımızı dinlemiyor bile. Bu nasıl bir hukuk devleti bu nasıl bir adalet diye kendimi kaybedip yırtınırken kolumda polisleri gördüm…

Sevgili başkan aynı saygısızlığı bana da yaptı…Polislere atın bunu dışarı dedi..

Nitekim salondan çıkarıldım. Ve saat 09:50′ de ki duruşmama saat 13:30′ da girebildim.Son olarak sayın mahkemece duruşma günü ve saati verilip tarafıma uygun mu diye usuleten de olsa sorulduğunda, Sayın başkan mümkünse duruşma saatine yakın bir saat olsun dedim..

HEY GİDİ TÜRKİYEM İŞİN ZOR BU YAŞI GEÇMİŞ, KENDİNİ KAYBETMİŞ HAKİMLER YARGININ BAŞINDAYKEN…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Follow us on Social Media