Mirasın paylaşılması hususu, Paylaşma türleri, Genel kurallar…

Mirasın paylaşılması hususu, Paylaşma türleri, Genel kurallar…

I. GENEL OLARAK

Miras Hukukunun kimlerin ne oranda mirasçı olacağına ve mirasçıların tereke üzerindeki hak ve yetkilerine ilişkin hükümlerini takiben son konusu, mirasa konu terekenin mirasçılar arasında nasıl paylaşılacağıdır. Buna kısaca mirasın paylaşılması denmektedir. Unutulmamalıdır ki, paylaşma, sadece birden fazla mirasçının bulunması, miras ortaklığının oluştuğu hallerde söz konusu olur.

Eski Medeni Kanun zamanında yazılan kitaplarda çoğunlukla paylaşma yerine paylaştırma terimi kullanılmaktaydı. Yeni Medeni Kanun ise 640 vd. maddelerinde paylaşma terimini kullanmaktadır. Bu bakımdan biz de kanunun lafzına uygun olması yönünden paylaşma terimini tercih etmekteyiz.

Mirasın paylaşılması başlığı, paylaşma biçimleri, paylaşma davası ve paylaşmanın yapılması gibi ana konuların yanında; mirasta denkleştirme, açılmış miras paylarının devri gibi bazı yan konuları da kapsar. Ne var ki, son iki konuyu sistematik bakımdan yaptığımız tercih sonucu daha önce başka bölümlerde incelemiş bulunuyoruz. Burada sadece doğrudan paylaşmaya ilişkin ana kurallar incelenecektir.

Keza paylaşmayı, Mirasın Paylaşılması adı altında düzenleyen Miras Hukuku kitabının üçüncü bölümünde, miras ortaklığı da düzenlenmişse de, bu kurumu ve hükümlerini hemen bir önceki paragrafta ele almış bulunuyoruz.

Aşağıdaki incelememizde sırasıyla, paylaşma, paylaşma davasının açılma şartları ve hükümlerini, payların oluşmasını ve nihayet payların mirasçılara tahsisini (dağıtılmasını) açıklayacağız. Mirasçıların, paylaşmadan sonra tereke borçlarından sorumluluğuna ilişkin açıklamalar da yukarıda miras ortaklığı başlığı altında yapıldığından ayrıca ele alınmayacaktır.

II. PAYLAŞMA TÜRLERİ

  • Terekenin tümünün paylaşılması                                                                                                                                                   

Kanunumuzun mirasın paylaşılmasına ilişkin hükümleri, terekenin tümünün paylaşılmasını esas almıştır. Gerçekten de, miras ortaklığına son veren, mirasçıları bu sıfatlarıyla hukuki ilişkiler içine girmekten ve miras hukukuna özgü hükümlere tabi olmaktan kurtarıp herhangi bir hak sahibi haline getiren, terekenin tümüyle paylaşılmasıdır.

Terekenin tümünün paylaşılması, yasal ve atanmış mirasçıların tümünün hep birlikte anlaşmaları yoluyla her zaman mümkündür. Hatta mirasbırakanın paylaşmanın nasıl yapılacağını geçerli bir ölüme bağlı tasarrufla belirtmiş olmasına rağmen, mirasçıların tümü anlaşırsa, bundan farklı bir paylaşma yapılabilir ve bu geçerlidir. Mirasçıların bu paylaşma anlaşmasını ne şekilde yapabileceklerine aşağıda değineceğiz.

Şayet mirasçılardan biri bile paylaşma konusunda anlaşmaya yanaşmazsa, diğerlerinin bir paylaşma davası açması ve bu dava yoluyla paylaşmayı gerçekleştirmeleri gerekir. Sayı ve/veya pay bakımından çoğunlukta olan mirasçıların en aza paya sahip olan bir tek mirasçıya bile kendi paylaşma anlaşmalarını dayatmaya hakları yoktur. Öte yandan, diğer mirasçıların paylaşma hususundaki görüşlerine katılmayan tek bir mirasçı da paylaşma davası açarak paylaşmayı sağlayabilir. Bu davanın şartları ve hükümlerine de aşağıda değineceğiz.

  • Terekenin bir kısmının paylaşılması

MK 676 incelendiği zaman prensip olarak kanunun terekenin tümünün paylaşılması noktasından hareket ettiği fakat ikinci fıkrasında paylaşmanın paylı mülkiyete çevrilme yoluyla yapılması halinde tereke mallarının kısmen paylaşılmasına cevaz verdiği görülmektedir. Gerçekten MK 676/II’ ye göre, ”Paylaşma sözleşmesiyle mirasçılar, tereke mallarının tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin miras payları oranında paylı mülkiyete dönüştürülmesini de kabul edebilirler“ denilmektedir. Hüküm her ne kadar sadece terekedeki malların bir kısmının paylaşılması ve bu paylaşmanın da paylı mülkiyete çevrilme şeklinde olmasını öngörmekteyse de, irade serbestîsi prensibine göre, kısmi paylaşmanın genişletilerek, fiilen kısmi paylaşma ile bazı mirasçılar arasında kısmi paylaşmayı kabul etmeye de bir engel yoktur. Nitekim doktrin de kısmi paylaşmanın objektif ve sübjektif kısmi paylaşma şeklinde ve sadece paylı mülkiyet çevrilme halinde değil de fiili paylaşma halinde de mümkün olacağını kabul etmektedir.

  • Objektif kısmi paylaştırma:

Terekedeki mal ve hakların bazılarının paylaşılıp, bazılarınınsa paylaşma dışı bırakılmasıdır. Paylaşma dışı bırakılan tereke malları üzerinde miras ortaklığı ve dolayısıyla da elbirliği mülkiyeti devam eder. Genellikle mirasçıların sadece bazı tereke mallarının kime kalacağı hususunda anlaşmaya varmalarına karşı bazı tereke mallarının nasıl paylaşılacağı konusunda anlaşamamaları halinde başvurulan bir yoldur. Böyle bir paylaşma, üzerinde anlaşma olmayan malların akıbeti belirleninceye kadar, esasen sorun yaratmayan malların paylaşılmasının geciktirilmemesi için yapılır. Örneğin babalarından kendilerine iki otomobil, iki ev kalan iki kardeş otomobillerin kime kalacağı hususunda anlaşmışlarsa, ev paylaşımı hususunda çekişmekte de olsalar, şimdilik sadece otomobilleri paylaşabilirler ve böylece evler üzerinde elbirliği mülkiyeti (ve miras ortaklığı )devam ederken, her biri bir otomobili kendi mülkiyetine geçirerek istediği gibi tasarruf etme imkânına sahip olur. MK 676 /II de öngörülmüş olan işte bu objektif kısmi paylaşmadır.

  • Sübjektif kısmi paylaşma:

Sadece bir ya da bir kaç mirasçının, payının saptanarak verilmesi ve geri kalan mirasçılar arasında miras ortaklığının devam etmesidir. Burada sadece bazı mallar elbirliğiyle mülkiyete konu olmaktan çıkartılmamakta, bazı mirasçılar da payların karşılığı kendilerine verilerek miras ortaklığından uzaklaşmaktadırlar. Bu paylaşma sonucu, geriye kalan mirasçıların geri kalan mallar ve haklar üzerinde elbirliği mülkiyetleri ve miras ortaklığı devam etmektedir. Bu kısmi paylaşma şekli, yukarıda da değinildiği gibi, Medeni Kanunda düzenlenmemiş olmakla beraber, irade serbestîsi gereği geçerli olarak yapılabilir.

İster objektif ister sübjektif olsun, kısmi paylaşmanın gerçekleşebilmesi için bütün mirasçıların bu konuda anlaşmaları şarttır. Sadece bir mirasçı diğerlerini kısmi paylaşmaya zorlayan bir paylaştırma davası açamaz. Bu objektif kısmi paylaşmayı düzenleyen MK 676/II ’den de açık olarak anlaşılmaktadır. Fakat bütün mirasçılar kısmi paylaşma hususunda bağlayıcı yazılı şekilde anlaşmış olup da bazıları bunun ifasına yanaşmıyorlarsa, bir mirasçı kısmi paylaşmanın gerçekleştirilmesi için paylaştırma davası açabilir.

III. PAYLAŞMAYA İLİŞKİN GENEL KURALLAR

  • İrade özgürlüğü

Mirasın paylaşılmasında genel kural, mirasçıların irade özgürlüğüdür. Onlar, yasal miras payları ne olursa olsun, terekedeki her türlü mal, hak ve borcu serbestçe ve diledikleri gibi paylaşırlar. Mirasbırakanın alacaklılarının ve kural olarak mirasçının alacaklılarının paylaşmaya karışma ya da itiraz etme yetkileri yoktur. Bunun bir istisnası, bir mirasçıya düşen miras payını devralan ya da haczeden veya o mirasçı aleyhine borcu ödemeden aciz belgesi elde eden alacaklının talebi üzerine sulh mahkemesi tarafından atanacak bir kayyımın paylaşmaya katılmasına yetki veren MK 648 hükmüdür. Böylece, bu durumdaki bir mirasçının paylaşmada irade özgürlüğü ilkesinden yararlanarak, terekede yer alan ve miras payına göre kendisine düşmesi gereken tüm değerli malları diğer mirasçılara bırakarak alacaklısını mağdur etmesi engellenebilir.

Tereke alacaklıları bakımından böyle bir koruyucu hüküm gereksizdir. Zira onlar karşısında esasen tüm mirasçılar müteselsil olarak sorumludurlar. Vasiyetnameye göre, sadece bir mirasçının vasiyeti ifa ile borcu olduğu durumlarda, bu mirasçının paylaştırmada vasiyet konusu malı kasden diğer mirasçılara bırakması sorunuyla karşılaşılabilir. Böyle bir durumda bir mirasçı MK 600/III’ e göre vasiyet alacaklısının ifada olan çıkarını tazminle yükümlü tutulacağı gibi; MK 519/II ‘ye kıyasen vasiyet konusu malı devralan mirasçının ifa borcunu da üstlendiği kabul edilebilir.

Mirasın paylaşılması sırasında mirasçıların irade özgürlüğü ancak tümünün anlaşmasıyla anlam taşır. Bir tek mirasçı dahi paylaşma anlaşmasına yanaşmazsa, paylaşma hâkim tarafından gerçekleştirilir.

Mirasbırakanın, paylaşmanın nasıl yapılacağına dair bir ölüme bağlı tasarrufta bulunmuş olması mümkündür. Çünkü mirasbırakanın da irade özgürlüğü ilkesinden yararlanması söz konusudur ve böyle bir geçerli bir irade beyanının ki bunun bir vasiyetname ile yapılması gerekir, bulunması halinde, kural olarak buna uyulacaktır. Örneğin, diğerleri karşı çıksa bile, bir mirasçı paylaşmanın buna göre yapılmasını isterse, paylaştırma mirasbırakanın belirlediği gibi yapılacaktır. Ancak, tüm mirasçıların anlaşarak mirasbırakanın belirlediğinden farklı bir paylaşmada bulunabilecekleri kabul edilmektedir. Böyle, mirasbırakanın belirlediğinden farklı bir paylaşma anlaşması geçerli şekilde yapıldıktan sonra, anlaşmaya taraf olan hiç bir mirasçı, bunun mirasbırakanın vasiyetine aykırı olduğunu ilere sürerek geçersizliği iddia edemez. Ancak, mirasbırakan, belirlediği paylaşma tarzına uyulmazsa, bazı mirasçıların lehine yaptığı ölüme bağlı kazandırmaların geçersiz olacağını öngörmüş olabilir. Bu tür bir bozucu şart yoluyla, mirasbırakanın, koyduğu paylaşma kuralına uyulmamasını bir tür yaptırıma bağlaması mümkün ve geçerli sayılmaktadır. Keza, mirasbırakanın belirlediği paylaşma tarzına uyulmaz ise, bir mirasçı atamanın ya da vasiyetin hüküm ifade edeceği de öngörülebilir. Doktrinde, mirasbırakanın sadece paylaşma kuralı koymakla kalmayıp bunun ifası için bir vasiyeti yerine getirme görevlisi de ataması halinde, tüm mirasçılar anlaşsa dahi, atanan görevlinin paylaştırmayı mirasbırakanın istediği gibi yapmasına engel olamayacaklarını savunanlar varsa da, katıldığımız görüş uyarınca, tüm mirasçıların üzerinde anlaştığı paylaşma tarzına vasiyeti yerine getirme görevlisi de uymak zorundadır. Nihayet belirtelim ki, mirasbırakanın öngördüğü paylaştırma mirasçıların bazısının saklı paylarını dahi alamamasına yol açıyorsa, esasen ortada sadece bir paylaşma tarzının belirlenmesi değil, bazı mirasçılara mirasbırakanın tasarruf nisabını aşan bir kazandırma yapılması söz konusudur ki, saklı payı tehlikeye düşen mirasçılar bu durumda tenkis davası açabileceklerdir.

  • Eşitlik

MK 649 /II hükmü, aksine bir hüküm bulunmadıkça, mirasçıların tereke malları üzerinde aynı haklara sahip olduklarını ifade ederek, eşitlik ilkesini yansıtmaktadır. Yasal ve atanmış mirasçılar arasında da eşitlik ilkesinin geçerli olduğu MK 646/I ‘de ifade edilmiştir. Gene bu doğrultuda olarak, mirasçıların yaşları, cinsiyetleri ve mirasbırakana yakınlık dereceleri de eşitlik ilkesini bozmaya gerekçe olamaz.

Eşitlik ilkesi elbette, farklı miras paylarına sahip mirasçıların terekeden aynı değerde pay alması demek değildir. Yasanın, mirasçılık derecelerine ve sıfatlarına göre mirasçıların bazısının payının fazla bazısının payının eksik olacağını öngörmesi (örneğin, mirasbırakanın çocuğu eşinden fazla pay alacaktır), eşitlik ilkesiyle ilgili değildir. Eşitlik, mirasçıların sahip oldukları hakların niceliğinde değil, niteliğinde aranır.

Eşitlik ilkesinin önemli bir sonucu, mirasçılık sıfatı ne olursa olsun ve miras payı ne kadar az olursa olsun, mirasçının paylaşmaya aynı hak ve yetkilerle katılması, bir mirasçının rızası olmadan diğerlerinin çoğunlukla kararlaştırdıkları paylaştırmaya uymak zorunda olmamasıdır.

Eşitlik ilkesinin diğer bir sonucu, paylaşmanın olabildiğince mirasçıların eline aynı türden tereke malları geçecek şekilde yapılmasıdır. Olabildiğince, mirasçılara verilecek tereke kısımlarının aynı nitelikte mallar olmasına çalışılacaktır. Örneğin, eşit paya sahip olan iki mirasçı, her biri 300 bin lira değerinde olan iki otomobili ve yine her biri 300 bin lira değerindeki iki evi paylaşacaksa, kendi aralarında anlaşamazlarsa, hâkim, birine otomobilleri diğerine evleri bırakmayıp, her birine birer otomobil ve birer ev vermelidir.

Belirtelim ki, eşitlik ilkesi, mirasçıların tümünün anlaşmasıyla bir tarafa bırakılabilir ve buna aykırı bir paylaşma gerçekleştirilebilir. Ancak, mirasçılar arasında aksine bir anlaşma bulunmadıkça, özellikle paylaşma davası sırasında hâkim (kendisine takdir hakkı veren ve ileride belirteceğimiz bazı özel durumlar dışında), bu ilkeye göre terekeyi paylaştıracaktır.

  • Aynen paylaşmanın asıl olması

Genellikle eşitlik ilkesi içinde açıklanan bu ilke, aslında ayrı niteliktedir. Hatta çoğu kez eşitlik ilkesiyle çelişebilir. Aynen paylaşma ilkesi, miras hukukunun ölenin malvarlığını sahipsiz bırakmama amacından ve paylaşmaya ilişkin MK650 hükmünün payların oluşturulmasına ilişkin ifadesinden çıkartılabilir. Aynen paylaşma ilkesine göre, paylaşma, olabildiğince terekedeki malların satılıp, bedelinin paylaşılması ya da başka bir şeyle değiştirilmesi yoluna başvurulmaksızın aynen mirasçılara verilmesi şeklinde gerçekleşmelidir. Örneğin eşit paya sahip iki mirasçı her biri 250 bin lira değerinde iki otomobil ve 500 bin lira değerinde bir evi paylaşacaksa, bir mirasçıya iki araba diğerine de ev verilmelidir. Burada eşitlik ilkesi mutlak şekilde kabul edilerek, mirasçılara birer otomobil verilmesi ve evin de satılıp bedelinin paylaştırılması yoluna gidilmemelidir. Bu, aynen paylaşma ilkesine ters düşer.

Aşağıda payların oluşturulması ve özellikle mirasçılara tahsis (özgüleme) konuları ele alınırken, bu değer bakımından aynı fakat içeriği farklı payların dağıtılma yöntemi açıklanacaktır.

Aynen paylaşma ilkesi de mirasçıların tümünün anlaşmasıyla bertaraf edilebilir ve buna aykırı bir patlaşma gerçekleştirilebilir. Ancak, mirasçılar arasında aksine bir anlaşma bulunmadıkça, özellikle paylaşma davası sırasında hâkim, aşağıda ele alınacak bazı özel durumlar hariç bu ilkeye göre paylaştırmayı yapacaktır.

  • Bilgi verme yükümü

MK 649/II ‘ye göre, mirasçılar, mirasbırakanla aralarındaki ilişkilere ait olup paylaşmanın eşitlik ve adaletle gerçekleşmesine yarayan her türlü bilgiyi birbirlerine vermekle yükümlüdürler. Bu genel bilgi verme yükümü sebebiyle, örneğin mirasbırakandan sağlığında denkleştirmeye ya da tenkise tabi bir kazandırma almış olan mirasçı, bu durumu saklayıp diğer mirasçılara bildirecektir. Özel bir bilgi verme yükümü MK 646/III’ de düzenlenmiştir. Buna göre, bir tereke malına zilyet olan ya da mirasbırakana borçlu olan mirasçı, bu hususlarda diğer mirasçılara bilgi vermek zorundadır. Görüldüğü üzere gerçekte bu hükümde iki ayrı hususta bilgi verme yükümü düzenlenmiş olup; bunlardan birincisi bazı mirasçıların her nasılsa elinde bulunan tereke mallarını diğer mirasçılardan gizleyerek paylaşmadan kaçırmasına; ikincisi ise, mirasbırakana olan borcunu gizleyerek diğer mirasçılara payları oranında intikal eden bu alacak hakkının onlar tarafından kullanılmasını engellemesine yaptırım getirmektedir.

Her mirasçı, bilgi verme yükümünü (niteliği sonucu), diğer mirasçılar talepte bulunmadan yerine getirmek zorundadır. Bu yükümlülük, kanundan doğan ve sözleşme benzeri bir hukuki ilişki olan miras ortaklığına dâhil olmaya bağlanan bir borç olduğundan, ihlali halinde haksız fiil hükümleri değil, borca aykırılık hükümleri uygulanacaktır. Bu yükümü ihlal eden mirasçı BK 112 çerçevesinde kusursuz olduğunu ispat edemedikçe (işin niteliği gereği bu çok zordur), diğer mirasçıların bundan doğan tüm zararlarını tazmin borcu altına girecektir.

  • Ayni ikame                    

Mirasın açılmasından terekenin paylaşılmasının tamamlanmasına kadar, terekede yer alan bir mal ya da hakkın herhangi bir surette elden çıkması karşılığı yerine bir karşı edim verilmişse bu, o mal ya da hakkın yerine kendiliğinden terekeye girmiş sayılır. Buna ayni ikame ilkesi denir. Tereke malının satılması üzerine elde edilen bedel, trampa edilmesi halinde elde edilen mal, istimlâk bedeli ve hasara uğraması karşılığı alınan sigorta bedeli, ayni ikame prensibi gereği terekeye dâhil olacaklardır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Follow us on Social Media