Miras Ortaklığı Nedir?

Miras Ortaklığı Nedir?

Mirasbırakanın tek mirasçısı varsa, terekenin yönetimi ve paylaştırılması konusunda herhangi bir sorun çıkmayacaktır. Burada sadece, tek bir mirasçının mirasbırakanın borçlarından sorumluluğu vasiyet alacaklılarına karşı sorumluluğu, vergi hukukuna göre sorumluluğu ve tereke mallarını haksız zilyetlere karşı koruma gibi sorunlar gündeme gelebilir.

Ne var ki, miras olaylarının büyük bir çoğunluğunda mirasbırakan geride birden fazla mirasçı bırakır. Bu durumda gerek terekenin yönetimi gerekse mirasın paylaşılması sorunları çıkar. Söz konusu sorunlar çözümleninceye kadar, mirasçıların oluşturdukları topluluk, hukuken kendine özgü bir ortaklık olarak düşünülmüş ve kanun buna miras ortaklığı demiştir. Kenar başlığında bu kavramı kullanan MK 640’a göre mirasın paylaştırılması tamamlanıncaya kadar tereke üzerinde elbirliği ile hak sahibi (iştirak halinde) olan mirasçılar, bu süre boyunca kanun hükümlerine ve (varsa) aralarındaki sözleşmenin hükümlerine göre terekeyi yönetecek, borçlardan sorumlu olacak ve terekenin paylaştırılmasını talep edebileceklerdir.

Aslında mirasın açılmasının doğal sonucu, esasen miras payları (ya da belirlenebilir) olan mirasçıların terekedeki her bir mal ve hak üzerinde elbirliğiyle hak sahibi olmaları; yetki ve sorumlulukları ile bu malların yönetiminin paylı mülkiyete ilişkin genel hükümler olan MK 698-699 hükümlerine tabi olmasıydı. Gerçekten paylı (müşterek) mülkiyetin paya göre hak sahipliği sitemi ile miras hukukunun miras payları sistemi birbirine uymaktadır. Nitekim Roma Hukukunun kabul ettiği sistem genelde budur.

Ancak Alman Hukukunda olduğu gibi İsviçre ve Türk Hukuklarında da, yasaca mirasın paylaşımına kadar, kural olarak terekenin mirasçıların malvarlığından ayrı bir malvarlığı oluşturması ve kendine özgü bu mal varlığı üzerinde, mirasçıların yine kendine özgü bir elbirliğiyle hak sahipliği bulunduğu kabul edilmiştir. İşte bu hakka sahip olan mirasçılar, miras ortaklığını oluştururlar.

Elbirliğiyle hak sahipliği sayesinde, örneğin mirasbırakandan alacaklı olan mirasçının aynı zamanda mirasçı sıfatıyla bu alacağın borçlusu olmasının, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleştiği gerekçesi ile sona erdirmeyeceği ileri sürülmektedir.

Bu durum ortaklık olarak adlandırılmasına karşılık BK 520-541 hükümlerindeki ortaklık sözleşmesine uymayan özellikleri vardır. Bir kere, mirasçıların anlaşması gerekmeksizin, hatta bazılarının mirasın açıldığından haberleri olmadan ve gene bazıları karşı çıksa bile miras ortaklığı doğmakta; mirasın paylaşılması, mirasçıların iradelerine bakılmaksızın, kanun tarafından ortaklık amacı olarak varsayılmaktadır. Önemle belirtelim ki, miras ortaklığının tüzel kişiliği yoktur.

Bu sistem sayesinde (ve bu sistem yüzünden) mirasın biran önce paylaşılması büyük bir ihtiyaç olmakta, terekenin yönetimi için resmi bir temsilci atanması önem taşımakta, açılmış miras payının devrinin ayrı ve özel hükümlerle düzenlenmesi gerekmekte, miras sebebiyle istihkak davası gibi soyut ve çerçevesi tartışmalı bir hakkın varlığı mümkün olmaktadır.

Ne var ki, kanunun bu sistemden de ayrılan hükümleri vardır. Örneğin MK 641, tereke borçlarından dolayı mirasçıların (elbirliğiyle değil) müteselsil sorumluluğunu kabul etmiş; MK 644 ise, miras paylaştırılmadan bir mirasçının talebi üzerine bazı şartlarla tereke üzerindeki elbirliğiyle hak sahipliğinin paylı hak sahipliğine (mallar bakımından paylı mülkiyete) dönüşmesine imkân vermiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Follow us on Social Media