1. Suç nedir?
Suç, hukuk düzenince korunan bir menfaati zedeleyen davranışlardır. Yani suç, hukuka aykırı ve kanunlar tarafından cezalandırılmış eylemdir. Ceza hukukuna hakim olan en temel ilke kanunilik ilkesidir. Buna göre kanunsuz suç ve ceza olmaz. Bir fiilin suç sayılıp cezalandırılabilmesi için bu fiilin kanun koyucu tarafından kanunlarda bir suç olarak tanımlanması ve bu şekilde tanımlanan fiile belirli bir ceza öngörülmüş olması gerekir. Hiç kimse keyfi olarakkanunda suç olarak düzenlenmemiş bir fiilinden dolayı cezalandırılamaz; suç olan bir fiili işlemiş kimseye de kanunda gösterilenin dışında keyfi ceza verilemez. Cezalandırılacak suç da cezası da belli olmalıdır. Buna göre zina, ensest gibi filler bizim ülkemizde suç olarak düzenlenmedikleri için cezalandırılamazlar.
2. Ceza yargılamasının aşamaları nelerdir?
Ceza yargılaması temel olarak iki evreden oluşur: soruşturma ve kovuşturma. İki evreyi birbirine bağlayan bir de ara muhakeme evresi bulunur. Yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin mahkemece kabulüne kadar olan evre soruşturma, iddianamenin kabulünden hükmün kesinleşmesine kadar olan evre ise kovuşturma evresidir.
Soruşturma evresinde amaç suça ilişkin delillerin bulunması, koruma altına alınması ve yeterli delil bulunursa da olayın mahkeme önüne götürülmesidir. Soruşturma evresinde asıl aktör savcıdır. Savcı, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesi uyarınca herhangi bir şekilde bir suçun işlendiği izlenimin veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davası açmaya yer olup olmadığına karar vermek için araştırmalara girişmelidir. Bu amaçla doğrudan kendi eliyle veya onun emriyle hareket eden polisleri kullanarak gerekli gördüğü araştırmalarda bulunur. Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanması, adli kontrol altına alınması gibi konularda ise savcının karar verme yetkisi yoktur; bu tür kararları soruşturma evresinde sulh ceza hakimi verir. Savcı soruşturma sonunda suçun işlendiğine ilişkin yeterli şüpheye ulaşırsa bir iddianame düzenleyerek bunu mahkemeye sunar.
Kanun kovuşturmanın başlangıcı olarak iddianamenin kabulünü esas aldığından dolayı (2/1-f maddesi) iddianamenin savcılıkça mahkemeye sunulması ile iddianamenin kabul edilmesi arasında geçen aşama da ara muhakeme diye adlandırılır ve bu aşamada savcının düzenlemiş olduğu iddianamenin kanunun aradığı şartları taşıyıp taşımadığı değerlendirilir. Hukukumuzda kamu davasının iddianamenin kabulü ile açılmış sayıldığı kabul edildiğinden (kanunun 175. maddesi) bu ara muhakeme aşaması da soruşturma evresinin içinde değerlendirilir. Bu bağlamda iddianameyi alan mahkeme üç konuda araştırma yapar:
1- 170. maddenin gösterdiği iddianamede bulunması gereken şartların bulunup bulunmadığı
2- Suçun ispatına etki edeceği mutlak olan delillerin toplanıp toplanmadığı
3- Suçun önödeme veya uzlaşmaya tabi olup olmadığı
Eğer bu üç hususta bir eksiklik varsa iddianame Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilecektir. 15 gün içinde iddianamenin iadesine veya kabulüne karar verilmesi gerekir. Bu süre herhangi bir karar verilmeden geçirilirse iddianame kabul edilmiş sayılır.
İddianame kabul edildikten sonra mahkemenin hükmünün kesinleşmesine kadar geçen evre kovuşturma olarak adlandırılır. Ceza uyuşmazlığı bu evrede çözülür ve hakim veya mahkeme yargılama faaliyetini yürütür. Kovuşturma evresinde duruşmalar yapılır ve toplanan deliller değerlendirilir; bunun sonucunda da sanığa yüklenen suçun kusurlu bir şekilde işlenip işlenmediğine dair bir karar verilir. İşlendiği sabit olan fiillerin hukuki değerlendirilmesi yapılır. Bu faaliyet sonucunda verilen hükmün kesinleşmesi ile de kovuşturma evresi sona ermiş olur.
3. Ceza davasında kimler yer alır?
Ceza davasında temelde iki taraf bulunmaktadır: iddia ve savunma. Bu iki taraf tam anlamıyla birbirinin karşısında yer almamakta, maddi gerçeğe ulaşmak için birbirine yardım etmektedir. Sözgelimi savcı, şüpheli veya sanığın hem lehine hem de aleyhine olan delilleri toplamakla mükelleftir.
İddia makamında baş aktör olarak savcı bulunur. Savcıya iddia faaliyetini sağlıklı yürütebilmesi için polis yardım eder. Daha sonra kamu davası açıldığında mağdur veya suçtan zarar gören de davaya katılma taleplerini mahkemeye iletebilirler ve bu talepleri kabul edilirse onlar da savcının yanında iddia makamında yer alabilirler.
Savunma makamında ise esasen şüpheli veya sanık bulunur. Savunma, iddia makamının kendisine karşı ileri sürdüğü suçlamaların aksini ispatlamaya çalışır; suçu işlemediğini, eyleminin hukuka uygun olduğunu, cezalandırılmamasını gerektiren sebepler olduğunu veya daha az cezalandırılmasını gerektiren nedenler olduğunu ortaya koymaya çalışır. Şüpheli veya sanık, bu faaliyetinde bir avukatın yardımını alabilir; öyle ki bazı suçlar ve kişiler bakımından bir avukatlarının bulunması zorunlu kılınmıştır.
İddia makamı ortaya bir tez atarken savunma makamı adeta buna karşı bir antitez oluşturur. Bu ikisinden yola çıkarak bir senteze ulaşmak, yargılama faaliyetini yürüten mahkemelerin görevidir.
4. Suçüstü hali nedir, kapsamına hangi haller girer?
Suçüstü halinin ne olduğu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kavramların tanımlarını veren 2. maddesinin j bendinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre suçüstü:
1- İşlenmekte olan suçu,
2- Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3- Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,
ifade etmektedir. Buna göre yerde yaralı yatan birinin başında elinde sopayla duran kişi de, Kapalıçarşı’da elinde altınlarla koşan kişi de suçüstü yakalanmış olacaktır.
Suçüstü kavramı bir de herkesin yakalama yetkisine sahip olduğu halleri düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu madde 90/1’de gündeme gelir. Söz konusu hükme göre kişiye suçu işlerken rastlanması halinde ya da suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması halinde herkesin o kişiyi hukuka uygun şekilde yakalama yetkisi vardır.
5. Bir suça maruz kalındığında nasıl bir yöntem izlenmelidir?
Kişi bir suça maruz kaldığını düşünüyorsa bu durumdan adli makamları (savcılık, karakol, polis) haberdar etmelidir. Kişi şikayetinde suçun hukuki nitelemesini yapmak zorunda değildir, sadece yaşadığı olayı anlatması yeterlidir. Yoksa suçu işleyenlerin kanunların hangi maddelerine göre cezalandırılmaları gerektiğini vatandaş bilmek ve ilgili makamlara bildirmek sorunda değildir. Bir suça maruz kaldığını düşünen kişi ya doğrudan savcılığa şikayet veya suç duyurusunda bulunmalı, ya da durumu polise bildirmelidir. Polis, bir suçu haber aldığında durumu bir tutanağa bağlayıp savcıyı haberdar etmek zorundadır. Polisin bir suça ilişkin olarak soruşturma yapabilme yetkisi yoktur, soruşturma yapılması adli bir işlemdir ve bu yetki sadece savcılara aittir. Eğer kişi kendisi söz konusu suça maruz kaldığını düşünüyorsa yapacağı bildirim şikayet niteliğini taşır. Eğer bir başkasına karşı işlendiğini bildiği bir suçu bildiriyorsa bu sefer suç duyurusunda (ihbar) bulunmuş olur.
6. Şikayet veya suç duyurusu nedir?
Ceza kanunlarında suçların bir kısmının takibi şikayete bağlanmışken bir kısmı da kendiliğinden kovuşturulur. Bu ayrıma bağlı olarak şikayete bağlı suçlarda savcı, suçtan zarar gören kişi o fiili şikayet etmedikçe o suçun işlendiğini bilse dahi herhangi bir soruşturma işlemi yapamaz. Ancak kendiliğinden kovuşturulan suçlarda hiç kimse fiilden şikayetçi olmasa da savcı, o suçun işlendiğini herhangi bir şekilde haber aldığı anda soruşturmaya başlayabilir.
Örnek vermek gerekirse hakaret suçu şikayete bağlı bir suçtur ve bir kişiye savcının önünde bile hakaret edilmiş olsa kişi şikayette bulunmadıkça savcı o konuda bir soruşturma yapamayacaktır. Hırsızlık ise kendiliğinden kovuşturulan bir suç olduğu için savcı herhangi bir şekilde bir hırsızlık işlendiğini öğrendiği anda soruşturmaya başlayabilecektir, suçtan zarar görenin hırsızlık fiilini işleyen kişiyi şikayet etmesi zorunlu değildir.
Şikayeti suçtan zarar görenin yapması zorunlu iken suç duyurusunu (ihbarı) o suçla alakası olmayan herhangi birisi de yapabilir. Şikayete bağlı suçlar sıkı sıkıya kişiye bağlı, kişilik haklarını ihlal eden ve kamu düzenini esaslı şekilde bozmayan suçlardır. Zaten kanunlarda daha az cezayı gerektiren, daha basit fiiller şikayete bağlanmışken toplum düzenini daha çok bozan, daha ağır fiiller bakımından kendiliğinden kovuşturma ilkesi kabul edilmiştir. Böylece kendiliğinden kovuşturulması gereken fiillerde herkesin suç duyurusunda bulunarak adli makamların o suçtan haberdar edilmesi ve bu tür suçların cezasız bırakılmaması amaçlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu madde 73, şikayete tabi suçlarda şikayet süresini 6 ay olarak belirlemiştir. Bu tür suçlar bakımından şikayet de suç duyurusu da 6 ayın içinde yapılmalıdır. Şikayete tabi bir suç süresi içinde bir şikayet veya suç duyurusu gelmezse kovuşturulamaz hale gelirken diğer kendiliğinden kovuşturulan suçlar, her zaman şikayet veya suç duyurusu üzerine takip edilebilirler.
7. Şikayet veya suç duyurusu kime ve nasıl yapılmalıdır?
Şikayette bulunulurken Türk Ceza Kanunu madde 73’te belirtilen şikayet süresi göz önüne alınmalıdır. Şikayet süresi kural olarak 6 aydır. Ancak bu süre yalnızca failin ve fiilin bilindiği hallerde işlemeye başlar. Bir suçtan zarar gören kişi, o suçu kimin işlediğini bilmiyorsa bu süre sınırlamasına tabi olmadan şikayette bulunabilir. Bu durumda sözgelimi bir kişi bir tehdit mektubu gelmişse ve mektubu yollayanın kim olduğu bilinmiyorsa tehdit suçu bakımında şikayet süresi işlemeyecektir. Ancak bir kişiyi sokakta tanıdığı birisi önüne geçerek tehdit etmişse bu durumda mağdur, 6 ay içinde şikayetini ilgili makama iletmek zorundadır; aksi takdirde savcı şikayet süresinin geçtiğinden bahisle suçun kovuşturmasına devam etmeyebilir.
Suç duyurusu (ihbar) ve şikayetin şekli Ceza Muhakemesi Kanunu madde 158’de düzenlenmiştir. Buna göre suç duyurusu ve şikayet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına (polis, jandarma) yapılabilir. Dilenirse valilik, kaymakamlık veya mahkemeye de şikayette bulunulabilir; bu durumda söz konusu makam şikayet veya ihbarı ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderecektir. Eğer yurtdışında işlenmiş ve Türkiye’de takip edilmesi gereken bir suç varsa Türk elçilik ve başkonsolosluklarına da ihbar veya şikayette bulunulabilir. Bir kamu görevi ile bağlantılı olarak bir suç işlenmişse ilgili kamu kurumuna bir ihbar veya şikayette bulunulması da mümkündür; zira kamu kurumları bu tür ihbar ve şikayetleri ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderecektir. Mesela bir devlet memuru rüşvet alıyorsa bu durum o memurun çalıştığı kuruma da şikayet edilebilir.
Suç duyurusunun ve şikayetin yazılı olması gerekmez, sözlü olarak da suç duyurusu yapılması ve şikayette bulunulması mümkündür. Bu durumda şikayetin veya suç duyurusunun yöneltildiği makam ihbarı veya şikayeti tutanak altına olarak yazılı hale getirecektir. Dilenirse bir dilekçe ile de şikayette veya suç duyurusunda bulunmak da mümkündür.
Şikayette bulunulurken uyulması gereken katı bir şekil yoktur. Suç teşkil eden bir fiilin işlendiğinin ve bu fiilden şikayetçi olunduğunun belirtilmesi yeterlidir. “şikayetçiyim”, “davacıyım”, “faillerin cezalandırılmasını isterim” gibi ifadelerin kullanılması şikayetin gerçekleştiği anlamına gelir.
8. Mağdur, şikayetçi, katılan ve suçtan zarar gören kavramları arasındaki farklar nelerdir? Mağdur veya şikayetçinin hakları nelerdir?
Mağdur, suçtan doğrudan doğruya zarar gören kişidir. Suçun olumsuz etkileri doğrudan mağdur üzerinde oluşur. Suçtan zarar gören ise, suç tanımıyla korunan hak ve menfaatin dışında kalan hak ve menfaatleri zarar gören kişilerdir. Örneğin adam öldürme suçunda suçun mağduru maktul iken suçtan zarar gören maktulün geride kalan yakınlarıdır. Birçok ihtimalde mağdur ve suçtan zarar gören sıfatları aynı kişi üzerinde çakışabilmektedir.
Şikayetçi, şikayete bağlı suçlarda soruşturma makamlarına suçla ilgili soruşturma yapmaları için şikayette bulunan kişidir.
Katılan, kamu davasına katılıp savcının yanında yer alan mağdura veya suçtan zarar gören kişiye denir. Katılan, muhakemede iddia makamında yer alır, ancak savcıdan bağımsızdır. Katılanın rolü, savcıya yardım etmektir.
Kanunda mağdur ile şikayetçinin aynı haklara sahip olduğu düzenlenmiştir. bu haklar Ceza Muhakemesi Kanunu madde 234’te şöyle düzenlenmiştir:
a- Soruşturma evresindeki haklar
– Delillerin toplanmasını isteme
– Belge örneği isteme
– Avukat yardımından yararlanmayı isteme
– Soruşturma dosyasını inceleme
– Savcının takipsizlik kararına itiraz etme
– Haklarını öğrenme
b- Kovuşturma evresindeki haklar:
– Duruşmadan haberdar edilme
– Kamu davasına katılma
– Tutanak ve belgelerden örnek isteme
– Tanıkların davetini isteme
– Bazı suçlarda kendisine Baro’dan avukat atanmasını isteme
– Kanun yollarına (temyiz, itiraz vs) başvurma
9. İfade kim tarafından nasıl alınmalıdır?
İfade cumhuriyet savcısı veya polis tarafından alınır. Bir suç işlediğinden şüphelenilen kişiye suçla ilgili sorular sorulması ifade almadır. Polisin bir şüpheliye sorduğu her soru, ifade olarak değerlendirilmez, kişinin ifadesinin alınmasında uyulması gereken bir usul vardır. Bu usul, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 147’de ifade ve sorgunun nasıl yapılacağının ortak hükümlere bağlanmasıyla belirlenmiştir.
İfadesi alınacak kişi, çağrı kağıdı ile çağrılır. Bu davetiyede kişinin hangi sıfatla (şüpheli, tanık vs.) ifadesinin alınacağı da belirtilmelidir ve kural olarak kişiye yöneltilen isnada yer verilmelidir. Eğer soruşturmanın amacını tehlikeye düşürecekse bu hususun yazılmaması da mümkündür. Çağrı kağıdına kişinin ifade vermeye gelmediği takdirde zorla getirileceği hususu da yazılmalıdır. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 15. maddesine göre polis de yaptığı araştırma sırasında beyanlarına ihtiyaç duyduğu kişileri çağırabilir, ancak polisin zorla getirme yetkisi yoktur.
İfade alınmadan önce şüpheliye sahip olduğu haklar bildirilmelidir. Bu haklar şu şekilde sayılabilir:
1- Şüpheliye hangi suçla suçlandığı hatırlatılır.
2- Kendisine bir avukat seçebileceği ve bu avukatın ifade alınması sırasında şüphelinin yanında olabileceği bildirilir. Eğer şüpheli bir avukat seçmek istiyorsa ancak avukatını seçebilecek durumda değilse Baro tarafından onun adına bir avukat tayin edilir.
3- Eğer kişinin yakalanıp gözaltına alınması üzerine ifadesi alınacaksa derhal yakınlarından istediği birine haber verilir.
4- Susma hakkı olduğu hatırlatılır.
5- Üzerindeki şüphelerin ortadan kaldırılması için delil toplanmasını isteyebileceği ve bu yönde kendisinin de delil ileri sürebileceği hatırlatılır.
Alınan ifade teknik araçlarla kaydedilecek ve bir tutanağa bağlanacaktır; bu tutanak da şüpheliye imzalatılır. Bu usule uyulmadan, kişiye hakları hatırlatılmadan alınan ifade, daha sonra delil olarak kullanılamayacaktır. İfade alınması esnasında kesinlikle tehdide, cebre, zorlamaya, kötü davranışlara başvurulamaz; kişi üzerinde fiziksel veya psikolojik baskı kurulamaz. Bu yasağa aykırı olarak alınan ifadeye de şüphelinin o ifadenin kullanılması yönünde rızası olsa dahi itibar edilmeyecektir.
10. Sorgu kim tarafından nasıl yapılır?
Sorgu, kişiye mahkeme tarafından sorular sorulmasıdır. Soruşturma esnasında sulh ceza mahkemesi, kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma esnasında davaya bakan mahkeme sorguyu gerçekleştirir. Sorgu mutlaka hakim tarafından yapılmalıdır. Sorguya çekilen sanık, 9. soruda belirtmiş olduğumuz ifadesi alınan şüpheli ile aynı haklara sahiptir (susma hakkı, müdafiden yararlanma hakkı gibi).
11. Müdafi ve vekil arasındaki farklar nelerdir?
Ceza soruşturmasını yürüten resmi organlar önünde şüpheli veya sanığı fiili veya hukuki açıdan koruyan, belli niteliklere sahip bulunan şüpheli veya sanık dışındaki kişi müdafidir. Yani şüpheli veya sanığın ceza kovuşturmasında savunmasını yapan avukat müdafidir. Müdafilik yapma yetkisi ülkemizde yalnızca avukatlara tanınmıştır, avukat niteliğini taşımayan kişiler müdafi sıfatıyla şüpheli veya sanığı temsil edemez. Mağdurun ve şikayetçinin avukatı ise “vekil” sıfatını taşımaktadır.
12. Hangi hallerde istem aranmaksızın müdafi tayin edilir? Nasıl görevlendirilir?
Kanun bazı hallerde kişinin istemi olmadan da ona bir avukat tayin edilmesini öngörmüştür. Bu durumlarda zorunlu müdafiden bahsedilir. Hangi hallerde zorunlu müdafi atanacağı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre aşağıdaki kişilere zorunlu müdafi atanır:
1- 18 yaşından küçük çocuklar
2- Kendini savunamayacak derecede malul olanlara
3- Sağır ve dilsizlere
4- Cezası en az 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan yargılananlara
Bu maddede sayılmış olan haller dışında kanunda dağınık olarak da zorunlu müdafiliğin öngörüldüğü başka durumlar vardır. Bu haller de şöyle sıralanabilir:
5- Kişinin tutuklanmasının istenmesi (madde 101/3)
6- Kaçak sanık hakkında duruşma yapılacak olması (madde 247/3)
7- Kişinin resmi bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altında tutulacak olması (madde 74/2). Bu olasılıkta kişi işlediği fiillerden dolayı sorumlu tutulup tutulamayacağının belirlenmesi için resmi bir kurumda gözlem altına alınır.
8- Sanık duruşmanın düzenini bozduğu için oturumlara yokluğunda devam edilmesi (madde 204)
Yukarıda sayılan hallerde kişinin istemi aranmaksızın Baro’dan müdafi görevlendirilmesi istenecektir. Bu talebi soruşturma evresinde ifadeyi alan merci veya sorguyu yapan hakim, kovuşturma evresinde ise mahkeme gerçekleştirir ve Baro şüpheli veya sanığa bir müdafi atar.
13. Soruşturma aşamasında dosya incelenebilir mi?
Kural olarak soruşturma gizli, kovuşturma ise kamuya açık olarak yürür. Ancak soruşturmanın gizli olması, soruşturma aşamasında ilgililerin de soruşturma dosyasına ulaşamayacakları anlamına gelmez. Ceza Muhakemesi Kanunu madde 153’e göre şüphelinin ve suçtan zarar görenin avukatları, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir. Buna göre soruşturma aşamasında şüphelinin avukatı, soruşturma dosyasını inceleyebilecektir. Ancak bu durum soruşturmayı tehlikeye düşürebilecekse savcı, sulh ceza hakiminden avukatın dosyayı inceleme yetkisini kısıtlamasını isteyebilir. Örneğin şüphelinin soruşturma dosyasında yer alan delilleri değiştirmesi, soruşturma kapsamında tanık olarak dinlenecek kişiler üzerinde baskı kurması gibi bir durum varsa dosyadaki bu bilgiler ondan gizli tutulabilecektir. Dosyayı inceleme yetkisinin kısıtlandığı hallerde bile kişinin ifadesini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve kişinin hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar yine de incelemeye açık tutulacaktır. Soruşturma dosyasının incelenmesi ile ilgili bir kısıtlama kararının çıkmış olduğu halde savcının düzenlediği iddianameyi mahkeme kabul edip de kamu davası açıldıktan sonra bu kısıtlama kendiliğinden kalkacaktır.
14. Ceza davası nasıl açılır?
Cumhuriyet savcısı, yürüttüğü soruşturma sonucunda elde etmiş olduğu deliller soruşturmaya konu olan suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe uyandırıyorsa bir iddianame düzenler. Hukuk sistemimizde ceza davası, savcı düzenlediği iddianameyi ilgili mahkemeye sunduktan ve mahkeme de bu iddianameyi kabul ettikten sonra açılır. Yani soruşturmanın bitip artık bir ceza davasından bahsedebileceğimiz an, mahkemenin iddianameyi kabul ettiği andır. İddianame kendisine geldikten sonra mahkeme, 15 gün içinde savcının kendisine sunduğu iddianameyi ve dosya içeriğini inceler. Eğer bir eksiklik görürse iddianameyi savcıya iade eder, bu durumda henüz ceza davası açılmamıştır. Savcı eksiklikleri giderip yeniden iddianameyi mahkemeyi sunar ve bu iddianame kabul edildiğinde ceza davası açılmış sayılır. Eğer mahkeme, iddianameyi incelemesi gereken 15 günlük süreyi sessiz geçirirse iddianameyi kabul etmiş sayılır ve bu 15 günün sonunda ceza davası açılmış olur.
15. Ceza davasının şartları nelerdir?
Ceza davasının açılabilmesi için uyulması gereken bazı önkoşullar vardır ki bunlara “muhakeme şartları” denir. Her suç bakımından farklı şartlar öngörülmüş olabilir. Bunlarla sınırlı olmamakla birlikte belli başlı muhakeme şartları aşağıdaki gibidir:
1- Şikayete bağlı suçlarda şikayette bulunulmuş olması
2- Soruşturması ve kovuşturması izin şartına bağlı olan suçlarda iznin alınmış olması. Örneğin memurların görevleri ile bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı yargılanmaları için ilgili merciden izin alınması gerekir. Buna göre bu izin verilmezse bir memur, sözgelimi rüşvet suçundan yargılanamaz.
3- Aynı suçtan dolayı kişi hakkında görülmekte olan (derdest) bir dava bulunmaması
4- Aynı kişi hakkında aynı suçtan dolayı daha önce verilip kesinleşmiş bir hüküm bulunmaması. (Ancak unutulmamalıdır ki hakkında hüküm kurulmuş bir olay hakkında yeni deliller ortaya çıkarsa istisnai olarak olağanüstü bir kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilecektir.)
5- Suçun zamanaşımına uğramamış olması
6- Dokunulmazlığın bulunmaması (diplomatlar, milletvekilleri vs)
7- Önödemeye veya uzlaşmaya tabi suçlarda bu yola başvurulmuş olması
Eğer bu muhakeme şartları yerine gelmemişse savcı, yapmış olduğu soruşturmanın sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik kararı) verecektir.
16. Hangi mahkemenin görevli olduğu nasıl belirlenir? Mahkemenin görevsiz olduğu nasıl iddia edilmelidir? Bu iddia üzerine hangi makam karar verir?
Ceza mahkemelerinin görevi, yargılamaya konu olan suçun cezasının ağırlığına göre belirlenir. Buna göre ceza mahkemeleri arasında görev dağılımı şöyle yapılmıştır:
1- Cezası 2 yıla kadar (2 yıl dahil) hapis cezası veya para cezası ya da güvenlik tedbiri olan suçlarda sulh ceza mahkemeleri görevlidir.
2- Yağma, irtikap, resmi belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık ve hileli iflas suçları ile cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis veya 10 yıldan fazla hapis cezası olan suçlarda ağır ceza mahkemeleri görevlidir.
3- Sulh ceza ve ağır ceza mahkemelerinin görevine girmeyen tüm suçlarda ise asliye ceza mahkemesi görevlidir. Yani cezası 2 yıl ilâ 10 yıl arasında olan suçlarda asliye ceza mahkemeleri görevli olacaktır.
Görevli mahkeme belirlenirken hafifletici veya ağırlaştırıcı hallere bakılmadan ilgili suçun cezasının üst sınırı dikkate alınacaktır. Kural bu olmakla birlikte bazen kanun, bazı suçlarla ilgili bir mahkemeyi doğrudan görevli kılmış da olabilir. Örneğin Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar bakımından özel görevli mahkemelerin kurulması öngörülmüştür. Aynı şekilde 18 yaşını doldurmamış çocuklar da genel mahkemelerde değil, çocuk mahkemelerinde yargılanırlar.
Mahkemenin görevsiz olduğu, davanın her aşamasında ileri sürülebilecektir. Mahkeme eğer görevsiz olduğunu düşünürse görevli mahkemeyi de söz konusu kararında gösterip görevsizlik kararı verecektir ve dosyayı görevli mahkemeye gönderecektir. Ancak şu noktaya da dikkat edilmelidir ki üst dereceli mahkeme, duruşmalar başladıktan sonra görevsizlik kararı verip dosyayı alt dereceli mahkemeye gönderemez. Mesela bir hakaret davası yanlışlıkla asliye ceza mahkemesinde açılmışsa ve duruşma yapılmışsa artık asliye ceza mahkemesi, dosyayı asıl görevli olan sulh ceza mahkemesine gönderemez.
Eğer yapılan görevsizlik itirazını mahkeme reddederse taraflar bu karara itiraz edebilirler. İtiraz üzerine incelemeyi yapacak olan üst dereceli mahkemenin vereceği karar da kesindir, yani temyiz edilemez.
17. Davaların bağlantılı olması ne demektir? Bağlantılı suç nedir?
Ayrı ayrı davaların konusu olan uyuşmazlıklar bağlantılı ise tek bir dava içinde birleştirilip çözümlenebilirler. Bağlantılı suç söz konusu olduğunda görev kurallarına istisna getirilebilir ve bağlantılı davalar yüksek görevli mahkemede birleştirilir. Yani birleştirilecek iki davadan biri asliye ceza diğeri ağır ceza mahkemesinde görülüyorsa bu davalar ağır ceza mahkemesinde birleştirilecektir. Kanunda bağlantılı suçların neler olduğu aşağıdaki şekilde gösterilmiştir:
1- Bir kişinin birden fazla suçtan sanık olması. Örneğin bir kişi bir dükkana girip dükkandaki malları kırıp dökmüş, sonra da dükkanın sahibini dövmüşse ortada mala zarar verme ve yaralama olmak üzere iki suç bulunmaktadır. Bu iki suça ilişkin yargılama, failin ortak olması sebebiyle birleştirilerek tek bir mahkemede görülecektir.
2- Bir suçta birden fazla sanık bulunması. Bu sanıklar suçu doğrudan işleyen, azmettiren, suçun işlenmesine yardım eden kişi olabilir. Mesela bir kişinin kilidi açtığı, bir kişinin eve girip eşyaları çaldığı ve bir kişinin de gözcülük yaptığı bir hırsızlık olayında bu tür bağlantı vardır. Bu üç kişi aynı mahkemede yargılanacaktır.
3- Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır. Örneğin bir katili evinde saklayan, cinayet aletini alıp denize atan kişiler de o adam öldürme suçu ile ilgili dava içerisinde yargılanabileceklerdir.
4- Yukarıdaki 3 hal bulunmasa bile mahkeme, bakmakta olduğu davalar arasında zaman, yer, işleniş biçimi, saikler gibi nedenlerle bir bağlantı olduğu kanaatine varırsa davaları birleştirebilecektir.
18. Hangi mahkemenin yetkili olduğu nasıl belirlenir? Yetkisiz bir mahkemede dava açılmışsa ne yapılmalıdır?
Hukuk sistemimizde mahkemelerin yetkisi belirlenirken, suçun işlenmiş olduğu yer dikkate alınır. Buna göre Bursa’da işlenmiş bir suça Ankara mahkemesi bakamaz. “Suçun işlendiği yer” deyiminden suçun hareketinin veya neticesinin gerçekleştiği yerlerden biri anlaşılabilir. Örneğin Aydın’da yaralanan bir kişi İzmir’de ölürse bu suç bakımından hem Aydın hem İzmir mahkemelerinin yetkili olması gündeme gelebilir. Mahkemeler hangi şehirde davanın daha kolay görüleceği gibi kriterleri göz önünde bulundurarak aralarında anlaşırlar ve yetkili mahkemeyi belirlerler.
Bazı suçlar yurtdışında işlenmişse bile kanun gereği bu suçların Türkiye’de kovuşturulması gündeme gelebilir (işkence, uyuşturucu ticareti, fuhuş gibi). Söz konusu suçlar, Türk Ceza Kanunu’nun 11. ilâ 13. maddeleri arasında ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir: Suçu işleyen kişinin Türkiye’de bulunması, bu suçları yurtdışında Türkiye aleyhine işleyen yabancının yargılanması için Adalet Bakanı’nın istemde bulunması gibi birtakım şartlar bulunmaktadır. Kanunda öngörülen şartlar yerine gelmişse bu suçların Türkiye’de kovuşturulması sırasında yetkili olacak mahkeme, kural olarak şüpheli veya sanığın Türkiye’de yakalandığı yer mahkemesidir. Eğer şüpheli veya sanık yakalanmamışsa Türkiye’deki son ikamet ettiği yer mahkemesi yetkili olur. Bu kişi Türkiye’de de ikamet etmiyorsa en son oturduğu yer mahkemesi yetkilidir. Kişinin Türkiye ile hiçbir bağı yoksa yetkili mahkemeyi Yargıtay belirler.
Yetkisiz bir mahkemede dava açılması durumunda sanık yetkisizlik iddiasında bulunabilir. İtiraz, duruşmada sorgudan önce bildirilmelidir. Görevsizlik iddiasının aksine yetkisizlik iddiası her zaman ileri sürülemez. İtiraz yerinde görülürse yetkisizlik kararı verilir. Yetkisizlik iddiası yerinde görülmez ve reddedilirse bu karara karşı itiraz edilebilecektir.
19. Hakimin davaya bakamayacağı haller nelerdir?
Hakimin davaya bakmaktan yasaklı olduğu haller, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 22. ve 23. maddelerinde sayılmıştır. Bu hallerde hakimin kendinden davaya bakmaktan çekinmesi gerekmektedir. 22. maddeye göre hakim;
1- Suçtan kendisi zarar görmüşse,
2- Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
3- Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,
4- Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlat edinme bağlantısı varsa,
5- Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa,
6- Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dahil kayın hısımlığı varsa,
7- Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adli kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,
8- Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse,
hiçbir surette davaya bakamayacaktır. Kanunun 23. maddesi ise belli bazı yargılama işlemlerini yapmış olan hakimi birtakım yargılama faaliyetleri bakımından yasaklı addetmiştir. Buna göre:
1- Bir karar veya hükme katılan hakim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz. Örneğin bir hakim bir davada hüküm verdikten sonra Yargıtay hakimi olarak atanırsa bu hakim, hakkında hüküm vermiş olduğu davanın temyiz incelemesine katılamayacaktır.
2- Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hakim, kovuşturma evresinde görev yapamaz. Bu yasaklılık hali, yalnızca sulh ceza hakiminin kanunun 163. maddesi uyarınca zorunlu savcılık yaptığı hallerde geçerlidir (Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekil Hakkında Kanun m.11). Bu durumda soruşturma aşamasında şüpheli hakkında tutuklama kararı vermiş olan bir hakim, daha sonra kovuşturmada bu hükme istinaden davaya bakmaktan yasaklı sayılamayacaktır.
3- Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hakim, aynı işte görev alamaz.
Eğer yukarıda iki grup halinde sayılan hallerden birinin varlığı nedeniyle davadan çekinmesi gereken bir hakim hükme katılırsa bu bir kesin hukuka aykırılık sebebi olacaktır ve temyiz edilmesi halinde böyle bir hüküm, kanunun 280/1-b ve 289/1-b maddeleri uyarınca bozulacaktır.
20. Ceza hakiminin hangi sebeplerle, hangi süre içinde reddi istenebilir? Kimler hakimin reddini isteyebilir?
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 22. ve 23. maddelerinde sayılan ve hakimin kendiliğinden çekinmesi gereken hallerde hakimin reddi istenebileceği gibi, hakimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek başkaca sebeplerin bulunmasından dolayı da hakimin reddi istenebilir.
Ret istemi, eğer hakimin tarafsızlığı tehlikeye düşüren sebeplerin varlığından dolayı yapılacaksa ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusu başlayıncaya veya Yargıtay’da görevlendirilen üye veya tetkik hakimi tarafından yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebilir. Duruşmasız işlerde ise inceleme başlayana kadar hakimin reddi istenmelidir. Eğer hakimin tarafsızlığını şüpheye düşüren sebep sonradan ortaya çıktıysa veya sonradan öğrenildiyse, öğrenme tarihinden itibaren 7 gün içinde duruşma veya inceleme bitene kadar hakimin reddinin istenmesi gerekir.
Hakimin davaya bakamayacağı haller söz konusuysa hakimin reddi davasının açılması bakımından bir süre sınırlaması öngörülmemiştir.
Hakimin reddini isteme hakkı cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya bunların müdafii, katılan veya vekiline tanınmıştır.
21. Görevsiz veya yetkisiz mahkeme tarafından yapılan işlemler geçerli olur mu?
Görevsiz mahkemenin yaptığı işlemlerin akıbetini Ceza Muhakemesi Kanunu madde 7 düzenler. Buna göre görevli olmayan mahkemenin yaptığı işlemler, yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında geçersizdir. Görevli mahkeme, tüm bu muhakeme işlemlerini yeniden yapmak zorundadır. Örneğin görevsiz mahkemenin hakimi suç mahalline keşfe gitmişse daha sonra görevli mahkemenin hakimi tekrar keşfe gitmek zorundadır. Ancak diyelim ki görevsiz mahkemece dinlenen bir tanık dava görevli mahkeme önüne gelene kadar arada vefat etmişse görevsiz mahkemenin aldığı tanık beyanı geçerli sayılacaktır.
Yetkisiz mahkemenin yaptığı işlemler ise kanunun 20. maddesine göre sadece yetkisizlik sebebiyle geçersiz sayılmayacaktır. Yani yer yönünden yetkisizlik halinde görev yönünden yetkisizlikte olduğu gibi işlemlerin tamamen hükümsüz sayılması söz konusu değildir. Hatta yetkisizlik kararının verilmesinden sonra dahi yetkisiz mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde muhakeme işlemlerini yapabilecektir. Örneğin ağır hasta ve ölmek üzere olan bir tanığın dinlenmesi, kaçacağı yönünde belirtiler olan sanığın tutuklanması gibi.
22. Kararların gerekçeli olma zorunluluğu:
Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu, mahkemelerce verilen kararların gerekçeli olması gerektiğini söylemektedir. Anayasa madde 141, bütün mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini belirtmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu da birçok hükmünde mahkeme kararlarında gerekçenin gösterilmesi gerektiğine vurgu yapmış olduğu gibi 289. maddesinde kanunda gösterilen biçimde gerekçe içermeyen kararların Yargıtay tarafından bozulacağını hükme bağlamıştır. Çoğunluğun görüşüne katılmayan hakimler de farklı görüşte olmalarının gerekçelerini göstererek karşı oy yazısı yazmalıdırlar. Faile ve fiile ilişkin hususların nasıl değerlendirildiği, neden cezanın alt veya üst sınırdan verildiği, neden cezada indirime gidildiği gibi hususların dayanağı olan nedenler gösterilmelidir. Gerekçede iddia ve savunmanın iddiaları, hükme esas alınan delillerin değerlendirilmesi, sanığın fiilinin nitelendirilmesi gibi hususlar mantıklı bir şekilde gösterilmelidir. Uygulamada “usul ve yasaya aykırı olmak” gibi çok sık görülen basmakalıp, genel ifadeler yeterli gerekçe olarak kabul edilmemelidir. Bu tür klişeleşmiş ifadelere yer evren mahkeme kararları da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesi ile insan haklarına aykırı kabul edilmekte ve mahkumiyet kararları vermektedir.
23. Ceza davasında süreler nasıl hesaplanmalıdır?
Kanun tarafından öngörülmüş veya mahkemece verilmiş bir süre hesaplanırken, tebligatın yapıldığı günün ertesi gününden itibaren günler sayılmaya başlanır. Yani tebligatın ertesi günü 1. gün olarak kabul edilecektir ve günler adeta parmak hesabıyla sayılıyormuş gibi sayılacaktır. Örneğin 8 Nisan günü tebliğ alınan bir mahkeme kararı, 7 gün içinde temyiz edilmelidir. Bu durumda 15 Nisan günü mesai bitimine kadar temyiz talebi ilgili mercie iletilmiş olmalıdır.
Eğer söz konusu süre hafta, ay veya yıl olarak belirlenmişse süreler daha farklı hesaplanacaktır; son hafta, ay veya yılın karşılığı olan zamanda sona erecektir. Örnek vermek gerekirse: pazartesi günü 2 haftalık bir süre verilmişse o süre, iki hafta sonraki pazartesi günü iş saatinin bitiminde sona erecektir. 16 Ekim’de 1 aylık süre verilmişse bu süre 16 Kasım’da sona erer. 15 Mayıs 2010’da başlayan 5 yıllık bir süre söz konusuysa bu süre de 15 Mayıs 2015’te bitecektir.
Eğer sürenin son günü hafta sonuna, bayrama veya resmi tatil olan başka bir güne gelirse söz konusu süre, takip eden günün sonunda bitecektir.
Her sene yazın sonunda adli tatil vardır. Adli işlemler adli tatil bittikten sonra yapılmaya başlanır. Kural olarak adli tatilde adli işlemler yapılmaz (adli tatilde de istisnaen yapılabilen işlemlerin mevcut olduğu unutulmamalıdır). Eğer adli tatil başlamadan önce kişiye tebligat gelmişse ve süre işlemeye başlamışsa tatilin bittiği günden itibaren 3 gün daha uzamış sayılır. Eğer adli tatilin son günü pazara rastlarsa bu ek 3 günlük süre, ertesi günden itibaren işlemeye başlar ve 3 gün sonra son bulur. Adli tatilde başlayan süreler ise hiç işlemeyecektir. Kişi adli tatil içerisinde bir tebligat alırsa bu durumda süre işlemeye başlamayacaktır; adli tatilin içinde yapılmış tebligatlarla ilgili süre, adli tatilin son gününü takip eden günden itibaren işlemeye başlar.
24. Ceza davasında süresi içinde işlem yapmamanın, süreyi kaçırmanın neticeleri nelerdir, başka bir imkan var mıdır?
Ceza muhakemesinde hak düşürücü süreler ve düzenleyici süreler olarak iki tür süre vardır. örneğin bir kararı temyiz etme, bir karara karşı itiraz etme gibi hakların kullanılması hak düşürücü süreye tabidir. Bu süreler kaçırılırsa artık o işlem yapılamaz. Ancak düzenleyici sürelere böyle bir netice bağlanmamıştır. Örneğin itiraz yoluna gidilmesi halinde itirazı inceleyen hakim, en çok 3 gün içinde itirazı inceleyecek mercie dosyayı göndermelidir. Dosyanın dördüncü gün gönderilmesinde de bir sakınca yoktur.
Ceza muhakemesinde süreler kaçırılırsa belli koşullar altında eski hale getirme kurumuna başvurularak söz konusu işlemin yapılması mümkündür. Eski hale getirme hak düşürücü süreler için mümkündür, mesela zamanaşımının geçmesi halinde eski hale getirmeye gidilemez. Aşağıdaki 3 halde eski hale getirme istenebilir:
1- Sürenin kusursuz olarak kaçırılması. Buna örnek olarak doğal afetler gibi mücbir sebepler, evde tebligatı alan kişinin ilgiliye haber vermemiş olması gösterilebilir.
2- Kişiye tebliğ edilen mahkeme kararında mahkemenin başvurulabilecek kanun yollarını ve süreyi göstermemiş olması.
3- Kişinin haklı bir gerekçeye dayanarak duruşmaya katılmamış olması
Bu sebeplerle süreyi kaçıran kişi, sebebin ortadan kalkmasından itibaren 7 gün içinde eski hale getirme talebi içeren dilekçesini, süre kaçırılmamış olsaydı hangi mahkeme o işlemi yapacak idiyse oraya verilir. Kişi süreyi kaçırmasına neden olan halleri dilekçesinde açıklar ve varsa delillerini de ekler. Ayrıca bu dilekçeye, süre kaçırıldığı için yapılamayan işlem de eklenir. Örneğin hakimin reddinin istenmesi süresi kaçırılmışsa bu talebi içeren dilekçe de konur. Eski hale getirme talebi kabul edilirse muhakeme, sanki o işlem süresi içinde yapılmış gibi yürümeye devam eder.
25. Ceza davasında iddia nasıl ispat edilir? Neler delil olabilir?
Ceza muhakemesinde delil serbestisi ilkesi vardır, hukuka uygun yollarla elde edilen her türlü delil, ceza davasında kullanılabilir. Örneğin hakim veya savcı kararı olmadan polisler bir evde arama yaparsa bu arama sonucu ele geçirilen deliller hukuka uygun ele geçirilmedikleri için kullanılmayacaktır. Hakimde vicdani kanaat uyandırmaya yarayacak her türlü beyan ve belge, delil olarak kabul görecektir. Bu kapsamda sanık beyanı, tanık beyanı, bilirkişi beyanı, yazılı, seli ve görüntülü belgeler, suçla ilgili çeşitli nesneler delil olabilir.
26. Tanık mahkemeye nasıl çağrılmalıdır? Çağrıya uymamasının sonuçları nelerdir?
Tanıklar cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafında dinlenmek üzere bir çağrı kağıdı ile çağrılırlar. Bu davet posta yoluyla yapılabileceği gibi telefon, faks, telgraf, e-mail gibi araçlarla da yapılabilir. Eğer çağrı posta yoluyla yapılıyorsa mazereti olmadan çağrıya uymayan tanığın zorla getirileceği de belirtilmelidir. Bu durumda yapılan çağrıya uymayan tanık, polisler tarafından zorla mahkemeye getirilecektir.
Bazı özel durumlar tanıklar, kendilerine bu normal çağrı usulüne uyulmadan da doğrudan doğruya zorla getirilebilirler. Bu istisnai hallerde neden çağrı usulüne uyulmadığı zorla getirme kararında gösterilmelidir. Ceza Muhakemesi Kanunu madde 43’te tutuklu işlerde kişiye hiç çağrı yapılmadan kişinin zorla getirilmesine karar verilebilir. Mesela bir şüpheli tutuklanacaksa ve o tutuklama duruşmasında tanık dinlenecekse bu tanık telefon, e-mail gibi araçlarla durumdan haberdar edilir ve genel kuralın aksine çağrıya uymadığı halde zorla getirileceği yazılabilir.
Kovuşturma evresinde dava mahkemece görülürken de derhal dinlenmesi gerekli görülen tanıkların belirtilen gün ve saatte mahkemede hazır edilmek üzere zorla getirilmelerine karar verilebilir.
Dinlenmek üzere çağrıldığı gün gelemeyecek olan tanık, mazeretlerini bildirebilir. Tanığı dinleyecek olan makam bu nedenleri yerinde görürse tanığı dinlemek üzere başka bir gün belirler. Kural olarak mazeretsiz olarak çağrıya uymayan tanık, zorla getirilecektir ve zorla getirmenin yol açtığı giderler kendisinden alınacaktır. Ancak zorla getirilen tanık ilk çağrıldığında gelmemesinin geçerli nedenleri olduğunu ortaya koyabilirse bu giderleri ödemek zorunda olmayacaktır.
Kanunun 178. Maddesine göre mahkeme, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddetmişse ve tanığı çağırmamışsa, sanık veya katılan o tanıkları mahkemeye getirebilir. Bu durumda tanık, mahkemede dinlenecektir.
27. Kimler tanıklık yapmaktan çekinebilir? Kimler yeminsiz dinlenebilir?
Kimlerin tanıklıktan çekinebileceği kanunda gösterilmiştir. Tanıklıktan çekinebilecek kişiler temel olarak iki gruba ayrılırlar.
a) Birinci grupta şüpheli veya sanığa ailesel yakınlığı olan kişiler bulunmaktadır. Bu kişilere dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri önceden hatırlatılacaktır. Bu kimselerin dinlenirken de tanıklıktan çekinmeleri mümkündür. Bunlar:
1- Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
2- Evlilik bağı kalmasa, boşanmış olsalar bile şüpheli veya sanığın eşi.
3- Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu. Yani anne, baba, büyükanne ve büyükbaba, çocuklar ve torunlar, kayınpeder ve kayınvalide, eşin çocukları bu kapsamdadır.
4- Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları. Yani şüpheli veya sanığın kardeşleri, amcası, dayısı, halası ve teyzesi ile eşinin kardeşleri tanıklıktan çekinebilir.
5- Şüpheli veya sanıkla aralarında evlatlık bağı bulunanlardır.
Eğer bu kişilerin yaşı küçükse veya akıl hastalığı yahut akıl zayıflığından dolayı tanıklıktan çekinmenin önemini kavrayamayacak durumdalarsa ancak kanuni temsilcilerinin uygun bulması halinde tanıklık yapabileceklerdir. Eğer kanuni temsilci şüpheli veya sanık konumundaysa bu konuda rıza veremeyecektir.
Ayrıca tanık, kanunun 48. maddesi uyarınca kendisini veya yukarıda sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Bu hakkının tanığa önceden hatırlatılması gerekmektedir.
b) Tanıklıktan çekinebilecek ikinci grup kişiler ise meslekleri nedeniyle tanıklıktan çekinme hakkı bulunan kişilerdir. Kanun bu kişiler bakımından çekinmeyi bir hak gibi düzenliyor görünse de öğreti, meslek sırrının korunması için bu meslek mensuplarının tanıklıktan çekinme mecburiyeti altında olduğunu kabul etmektedir. Bunlar da kanunda şöyle sayılmıştır:
1- Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler ile ilgili konularda tanıklıktan çekinebilirler. Avukatlık mesleği mensupları, şüpheli veya sanık tanıklık yapmaları hususunda rıza gösterse dahi dilerlerse tanıklık yapmaktan çekinebilecektir. Gerçekten de Avukatlık Kanunu m.36’da avukatların meslekleri ile ilgili olarak öğrendikleri hususları açığa vurmalarının yasak olduğu belirtilmiştir; sonrasında da avukatların ancak ilgilinin rızasını alarak tanıklık yapabilecekleri, bu halde dahi tanıklık yapmaktan çekinebilecekleri söylenmiştir.
2- Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgilerle ilgili konularda tanıklıktan çekinirler
3- Mali işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgilerle ilgili konularda tanıklıktan çekinebilirler.
Avukatlar ve doktorlar grubunda sayılan kimseler ilgililer rıza gösterdiği halde tanıklıktan çekinemezler; tanıklık yapmak zorundadırlar.
Tanıklıktan çekinebilecek olan bir kişi, duruşmada tanıklıktan çekindiğinde, daha önceden vermiş olduğu beyanlar veya ifadeler artık duruşmada okunamaz (madde 210/2).
Tanık kural olarak yemin altında tanıklık beyanı vermek zorunda olsa da bu kuralın istisnaları vardır. Aşağıdaki kişiler yeminsiz dinlenmektedir:
1- Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
2- Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
3- Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar.
Bu kişilerin yanı sıra şüpheli veya sanığın yakını olmaları hasebiyle tanıklıktan çekinme hakkına sahip olanlara yemin verip vermemek hakim veya mahkemenin takdirine bağlıdır. Ancak, tanık yine de yemin etmekten çekinebilir.
28. Bir kimsenin tanıklıktan veya yeminden sebep göstermeksizin çekinmesinin yaptırımı nedir?
Sebep göstermeden yeminden veya tanıklıktan çekinen kimseler bu eylemleri sonucu doğan masraflara mahkum edilirler. Tanıklık etmeleri veya yemin etmeleri için dava hakkında hüküm verilene kadar maksimum 3 ay disiplin hapsine konabilirler. Tanıklık yapması veya yemin etmesi halinde kişi serbest bırakılacaktır.
29. Bilirkişi olarak atanmanın koşulları nelerdir?
Bilirkişi olarak atanacak kişilerin taşıması gereken vasıflar, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 64’te belirtilmiştir. Bilirkişilerin belli konularda uzmanlık sahibi kişiler olması lazım gelmektedir; bu yüzden kanun koyucu il adli yargı adalet komisyonları nezdinde her yıl bilirkişi listeleri oluşturulmasını öngörmüştür. Bilirkişiler gerçek kişi olabileceği gibi belli konularda uzman tüzel kişiler (dernekler, enstitüler vs) arasından da seçilebilir. Tüzel kişinin bilirkişi olarak atanması halinde tüzel kişi, kendisini temsil edecek gerçek kişilerin adını atamayı yapan mercie sunar. Gerekli görülürse savcı ve hakimler, bulundukları ilden başka bir ildeki bilirkişi listesinden de bilirkişi seçebileceklerdir. Bu listelerin nasıl oluşturulması gerektiği, “Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik” ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Ancak bu listelerde olmayan kişilerin de bilirkişi olarak atanması mümkündür; bu durumda neden liste dışından birinin bilirkişi olarak atandığının gösterilmesi gerekecektir.
Bu şekilde belirlenen bilirkişilerin mahkeme veya savcılık tarafından bilirkişilikle görevlendirilebilmeleri için bazı ek koşullar da aranmıştır. Mesela kamu görevlileri, bağlı bulundukları kamu kurumuyla ilgili davalarda bilirkişi olarak dinlemeyeceklerdir.
30. Bilirkişinin reddedilmesi mümkün müdür? Bilirkişiyi kimler, hangi sebeplerle reddedebilir?
Bilirkişiler de hakimler gibi tarafsızlıkları şüpheli ise reddedilebilir. Bilirkişilerin reddi de hakimlerin reddi ile aynı sebeplere bağlanmıştır. Bu sebepler Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 24. ve 25. maddelerinde gösterilmiştir. Bilirkişi hakimin yardımcısı niteliğindedir, bu yüzden bilirkişinin de hakim gibi objektif olması gerekmektedir. Temel mantık bilirkişinin o olay hakkında tarafsız davranamayacağının düşünülmesidir.
Bilirkişiyi reddedebilecek kişiler, 69/2 maddede savcı, davaya katılan ve avukatı, şüpheli veya sanık ile müdafii veya kanuni temsilcisi olarak sayılmıştır. Kovuşturma evresinde ret talebi davayı görmekte olan mahkemeye yapılır. Soruşturma evresinde ile talep soruşturmayı yürüten savcıya yapılacaktır, savcı ret talebini kabul etmezse sulh ceza mahkemesi ret talebini değerlendirecektir.
31. Uzman mütalaası nedir?
Mütalaa veren uzman da bir bilirkişidir ancak bilirkişiyi mahkeme tayin ederken uzmanı taraflar tayin etmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu madde 67/6, savcı, katılan, katılanın avukatı, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilcinin de uzmandan mütalaa alabileceklerini belirtmiştir. Taraflarca seçilen uzman, teknik konularda bilimsel görüşünü bildirir. Sözgelimi bir mühendis, doktor, adli tıp uzmanı konu hakkında mütalaasını verebilir. Bu mütalaalar bilirkişi raporunun hazırlanması veya bilirkişi tarafından hazırlanan raporun değerlendirilmesi için kullanılabilir. Bilirkişi ile uzman aslında aynı işi yapmakla birlikte sadece onları atayan kişiler bakımından farklılık vardır. bilirkişilik ile uzmanlık arasındaki bir diğer fark ise şudur: Bilirkişiler esasen çözümü teknik uzmanlık gerektiren maddi vakıalarda görüş bildirmektedir. Kanunun ifadesiyle “hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.” (madde 63/1); yani bilirkişi hukuki meselelere ilişkin görüş bildiremez. Ancak uzmanlar bilimsel mütalaa adı altında hukuki görüş sergileyebileceklerdir; keza uygulamada da görüldüğü üzere genelde hukuk fakültesi öğretim üyelerinden hukuki mütalaalar alınmaktadır.
32. Hukukumuzdaki koruma tedbirleri nelerdir?
Koruma tedbirleri soruşturma ve kovuşturma evresinde etkin bir soruşturmayı yürütmek veya kovuşturmanın selametini sağlamak için geçici olarak başvurulan, kesinlikle ceza niteliği taşımayan önlemlerdir. Kanunlarda düzenlenen koruma tedbirleri şu şekildedir:
1- Durdurma
2- Yakalama
3- Gözaltı
4- Tutuklama
5- Adli kontrol
6- Güvence gösterilmesi
7- Arama
8- Elkoyma
9- Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma
10- Şirket yönetimi için kayyım tayini
11- Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi (telefon dinlemeleri bu kapsamdadır)
12- Gizli soruşturmacı
13- Teknik araçlarla izleme
33. Şüphelinin, sanığın veya diğer kişilerin beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması hangi koşullarda yapılabilir?
Şüpheli ve sanığın bedeninde örnek alınması beden muayenesinin yapılması Ceza Muhakemesi Kanunu madde 75’te düzenlenmiştir. Buna göre bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla bu yola başvurulabilir. Mahkeme talep üzerine veya kendiliğinden bu yönde karar verebilir. Eğer gecikmesinde sakınca bulunan bir hal varsa cumhuriyet savcısı da karar verebilecektir, ancak savcı bu kararını mutlaka mahkeme onayına sunmalıdır. Eğer mahkeme onay vermezse bu yolla elde edilen deliller kullanılamayacaktır. Kişiden biyolojik örnekler alınması ve iç beden muayenesinin yapılabilmesi için bunun kişinin sağlığına zarar vermeyecek olması gerekmektedir. Muayene yapılması ve örnek alınmasına ilişkin kararlara kişi itiraz edebilir. Bazı hallerde bu yöntemin kullanılması yasaklanmıştır: üst sınırı 2 yıldan az olan suçlarda kişi üzerinde iç beden muayenesi yapılamaz ve kişiden biyolojik örnek alınamaz.
Şüpheli ve sanık dışındaki kişilerden biyolojik örnek alınması ve bu kişiler üzerinde iç beden muayenesi yapılması ise madde 76’da düzenlenmiştir. Kararı yine aynı makamlar aynı kurallara tabi olarak verir. Diğer kişilerden örnek alınması ve iç beden muayenesinin yapılmasında kişinin sağlığı tehlikeye düşürülmemelidir ve kişi üzerinde cerrahi müdahalede bulunulmamalıdır; sözgelimi kişiden saç, tırnak, tükürük vb. örnekleri alınabilir. Eğer kişi rıza gösterirse bir karar alınmasına gerek olmadan muayene yapılabilir ve örnek alınabilir. Tanıklıktan çekinebilecek kişiler, muayene olmaktan ve örnek vermekten de kaçınabilirler.
34. Moleküler genetik inceleme nedir, bu incelemenin yapılmasına kim karar verir?
Moleküler genetik incelemeler bahsi Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 78-80 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre sanık, şüpheli, mağdur veya diğer kişilerin vücutlarının muayenesinden veya örnek alma işlemlerinden madde 75 ve 76 uyarınca elde edilen bulgular üzerinde moleküler genetik inceleme yapılabilir. Bu incelemenin yapılması, soybağının veya elde edilen bulgunun şüpheli veya sanığa ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için zorunlu olması şartına bağlıdır. Burada soybağının tespiti ile kastedilen bir suçun aydınlatılması için soybağının tespitini zorunlu olduğu hallerdir. Örneğin çocuğun soybağını değiştirme (Türk Ceza Kanunu madde 231), çocuğun kaçırılması ve alıkonması (Türk Ceza Kanunu madde 234), suçun altsoy veya üstsoya karşı işlenmesinin nitelikli hal sayıldığı durumlarda soybağının tespitinin zorunlu olduğu kabul edilebilir.
Eğer bir olay mahallinde kime ait olduğu belli olamayan vücut parçaları bulunursa yine ancak yukarıda bahsettiğimiz zorunluluk şartının yerine gelmesi halinde moleküler genetik inceleme yapılabilecektir. Bu şart yerine gelmediği sürece kime ati olduğu belli olmayan beden parçaları üzerinden moleküler genetik inceleme yapılamaz.
Moleküler genetik inceleme, soruşturma evresinde sulh ceza hakiminin, kovuşturma evresinde ise davaya bakmakta olan mahkemenin kararı ile gerçekleştirilebilir. Verilen bu kararda incelemeyi gerçekleştirecek bilirkişinin de gösterilmesi gerekmektedir. Bu bilirkişinin soruşturma veya kovuşturmayı yürüten makamdan bağımsız kişiler olmalıdırlar. Bilirkişinin bağımsızlık ve tarafsızlığını sağlamak için incelenecek bulgular, bilirkişiye ilgilinin adı ve soyadı, adresi, doğum tarihi bildirilmeksizin verilir.
Genetik inceleme sonucu elde edilen bilgiler kişisel veri niteliğindedir. Bu bilgiler başka bir amaçla kullanılamazlar. İnceleme sonucu elde edilen bilgilere ulaşma yetkisini haiz kişiler bu bilgileri üçüncü şahıslara vermeme yükümlülüğü altındadır. Eğer bu hususlara aykırı davranılırsa Türk Ceza Kanunu madde 135 ve devamında düzenlenen kişisel verilerin kaydedilmesi, verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi veya verilmesi suçları oluşacaktır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz süresi dolar, bu karara yapılan itiraz reddolunur veya davanın sonunda beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilip kesinleşirse en geç on gün içinde Cumhuriyet savcısının huzurunda bu bilgiler yok edilir ve bu durum dosyasında muhafaza edilmek üzere tutanağa geçirilir. Bilgilerin yok edilmesiyle yükümlü kişiler bu görevlerini yerine getirmezse kanunun 138. maddesindeki kişisel verileri yok etmeme suçu oluşur.
35. Şüpheli veya sanığın parmak izinin, fotoğrafının, beden ölçülerinin alınmasının koşulları nelerdir? Bu işlemin adı nedir?
Bu işleme “fizik kimliğin tespiti” adı verilmektedir. Şüpheli veya sanığa ait bu tür kişisel verilerin alınması, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 81’de fizik kimliğin tespiti başlığı altında düzenlenmiştir. Buna göre şüpheli veya sanığın bu tür bilgilerinin alınması birtakım şartlara bağlanmıştır. Üst sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suç söz konusuysa şüpheli veya sanığın, sadece kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde, cumhuriyet savcısının emriyle fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve avuç içi izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda alınarak, dosyaya konulur. Bu işlemleri savcının emri üzerine kolluk gerçekleştirir. Şüpheli veya sanığın kimliği başka şekilde tespit edilebiliyorsa bu tür bilgilerin alınmasına gerek kalmayacaktır. Alınan bu bilgiler sürekli olarak saklanmayacaktır, eğer kişinin suçsuz olduğu anlaşılırsa cumhuriyet savcısının huzurunda yok edilecektir. Kişinin suçsuz olduğunun anlaşılması hukuk sistemimizde savcının kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermesi, bu karara yapılan itirazın reddi, yargılama sonucunda beraat kararı verilmesi veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi ve bu kararların kesinleşmesi halinde olur.
Kişinin parmak izinin alınması konusu ayrıca Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nda da düzenlenmiştir. Buna göre aşağıdaki hallerde polisin kişinin parmak izini alma yetkisi vardır:
1- Gönüllü olarak parmak izi vermek isteyenler
2- Silah ruhsatı, sürücü belgesi, pasaport almak için başvuruda bulunanlar
3- Polis veya özel güvenlik görevlisi olarak istihdam edilenler
4- Türk vatandaşı olmak için başvuruda bulunanlar
5- Türkiye’ye sığınma talebinde bulunan yabancılar
6- Gerekli görülmesi halinde ülkeye giren yabancılar
7- Gözaltına alınan kişiler
Parmak izi alınan kimselerin fotoğrafları da çekilir. Gerek Ceza Muhakemesi Kanunu’na gerek Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’na göre alınan parmak izleri, bir siteme kaydedilir. Sisteme kayıtlı olan parmak izi ve fotoğraflar, kişinin ölümünden itibaren on yıl ve her halde kayıt tarihinden itibaren seksen yıl geçtikten sonra sistemden silinir.
36. Keşif ve yer gösterme işlemlerinin koşulları nelerdir, bu işlemlerde kimler hazır bulunmalıdır?
Bir nesne veya olgudan beş duyu organıyla izlenim elde edilmesi için keşfe gidilir. Keşif ile suçun işlendiği mekan, suçta kullanılan aletler gibi nesneler incelenir. Keşif mahkeme veya hakim tarafından yapılabilir. Soruşturma evresinde savcı da gecikmesinde sakınca bulunan hal carsa keşifte bulunabilir. Eğer keşfin yapılacağı yer mahkemeden başka bir yerdeyse (örneğin başka bir şehirdeyse) mahkeme, o yerdeki mahkemeden keşif yapmasını isteyebilir. Bu duruma “istinabe” denir. Toplu mahkemelerde bütün hakimlerin keşfe gitmesi gerekmez, sadece tek bir hakimin (naip hakim) görevlendirilip keşfe gitmesi de mümkündür. Keşif yapılırken şüpheli, sanık, mağdur ve bunların avukatları da hazır bulunma hakkına sahiptir. Bu kişilere keşiften önce keşfin yapılacağı zaman bildirilir. Keşifte bir de tutanak tutmak üzere bir zabıt katibi olmalıdır. Hakimler isterlerse keşfe bilirkişi ve tanık da götürebilirler.
Yer gösterme ise sadece soruşturma aşamasında savcı tarafından yaptırılabilecek bir işlemdir. Polis yer gösterme yaptıramaz. Ancak daha önce susma hakkını kullanmamış, açıklamada bulunmuş şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırılabilir. Yer gösterme için şüpheli olay yerine veya delillerin bulunduğunun düşünüldüğü yere götürülür. Yer gösterme işlemi sırasında şüphelinin avukatı da hazır bulunabilir. Yer gösterme işlemi de tutanağa bağlanacaktır. Terörle Mücadele Kanunu’nun kapsamına giren terör suçları söz konusuysa polis amirleri de yer gösterme işlemi yaptırabilirler.
37. Ölünün kimliği nasıl belirlenir?
Ceza Muhakemesi Kanunu madde 86’ya göre eğer buna engel bir hal yoksa ölü muayenesi veya otopsi yapılmadan önce ölünün kimliğinin belirlenmesi için ceset, kendisini tanıyanlara gösterilir. Eğer ölüm olayıyla ilgili bir şüpheli veya yargılanan sanık varsa ölü ona da gösterilecektir. Örneğin kişi yanarak öldüyse ve geriye kalıntıları kalmadıysa veya çürüme yüzünden ceset tanınamayacak haldeyse cesedin ölenin yakınlarına veya şüpheli ya da sanığa gösterilmesi zorunlu değildir.
38. Otopsi işleminde kimler hazır bulunmalıdır?
Otopsinin nasıl yapılacağı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 87. maddesinde düzenlenmiştir. Kural olarak otopside iki doktor bulunmalıdır. Bu doktorlardan birisi adli tıp uzmanı olmalıdır, diğeri ise patoloji uzmanı veya diğer tıp dallarından birine mensup bir doktor olabilir. Eğer bu imkanlar yoksa biri pratisyen iki hekim de otopsi yapabilir. Zorunluluk varsa tek bir hekim dahi otopsi yapabilir; ancak bu halde otopsiyi tek bir doktorun yapmış olduğu otopsi raporunda belirtilmelidir.
Otopsi yapılırken resmi olarak otopsiyi yapmakla görevli olan doktorlar dışında cumhuriyet savcısının da otopside hazır bulunması gerekmektedir. Müdafi ve vekil de, yani avukatlar da yapılan otopsi işlemlerini incelemek üzere otopsiye diledikleri hekimi getirebilirler.
Eğer ölen kişi ölmeden önce tıbbi tedavi görüyor idiyse bu tedaviyi yürüten doktor o kişi üzerinde otopsi yapamaz; ancak bu doktorun otopside hazır bulunması ve gerekli bilgileri vermesi istenebilir.
39. Ölüde zehirlenme şüphesi varsa bunun üzerine yapılacak incelemelere kim karar verir, nasıl yapılır?
Zehirlenme şüphesi üzerine yapılacak işlem Ceza Muhakemesi Kanunu madde 89’da düzenlenmiştir. Bir ölüm vakasında zehirlenme şüphesi olduğu halde ölünün organlarından ve ölüde veya etrafta bulunan şüpheli maddelerden örnek alınarak konunun uzmanı tarafından incelemeler yapılır. Bu tür incelemelerin yapılmasına cumhuriyet savcısı veya mahkeme karar verecektir. Cumhuriyet savcısı veya mahkeme, bu incelemenin hekimin katılmasıyla veya onun yönetiminde yapılmasına karar verebilir.
40. Bir kişinin yakalanması ne demektir? Yakalama işlemini kimler, hangi koşullarda yapabilir?
Yasal tanımına göre yakalama, “Kamu güvenliğine, kamu düzenine veya kişinin vücut veya hayatına yönelik var olan bir tehlikenin giderilmesi için denetim altına alınması gereken veya suç işlediği yönünde hakkında kuvvetli iz, eser, emare ve delil bulunan kişinin gözaltına veya muhafaza altına alma işlemlerinden önce özgürlüğünün geçici olarak ve fiilen kısıtlanarak denetim altına alınmasını” ifade eder. Burada belirtilen sebeplerden biri olmadan yakalama yapıldığında bu, Türk Ceza Kanunu madde 109’da düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun kapsamına girecektir. Yakalama nedenlerinin varlığı, hakim kararı olmadan bir kişinin özgürlüğünden yoksun kılınmasını hukuka uygun hale getirir. Yakalama, şüphelinin özgürlüğünün kısıtlandığı andan durumun cumhuriyet savcısına bildirilmesi üzerine savcının gözaltına alma veya serbest bırakma kararı vermesine kadar devam eder.
Yakalama yetkisine kolluk görevlileri sahip olduğu gibi belli hallerde sıradan vatandaş da yakalama yapabilir. Herkesin yakalama yapabileceği haller Ceza Muhakemesi Kanunu madde 90’da şöyle belirtilmiştir:
1- Kişiye suçu işlerken rastlanması. Örneğin çocuğunu döven bir kadını yakalamak bu halin kapsamına girecektir.
2- Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması. Sokakta bir kadının çantası ile kaçmakta olan kapkaççının yakalanması bu hale girer.
Yakalama yapılırken kişinin hareket özgürlüğünü engelleyecek bağlama, kapatma gibi tedbirlere başvurulabilir. Orantılı şekilde bir miktar kuvvet kullanılması da kabul edilebilir; ancak silah kullanılamaz. Bu şekilde yakalanan kişi geciktirilmeksizin polise veya jandarmaya teslim edilecektir.
Kolluk görevlilerinin yakalama yetkisini kanun, “Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhal başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.” şeklinde düzenlemiştir. Suçüstü halleri dışında kolluk görevlilerinin yakalama yetkisine sahip olması, şu üç şartın yerine geldiği hallerde söz konusudur: Tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren bir hal olması, gecikmesinde sakınca bulunan bir hal olması ve üçüncü olarak kolluk görevlisinin o anda derhal amirine veya Cumhuriyet başsavcısına ulaşma imkanının olmaması. Yakalama ve Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği, 5. maddesinde kolluk kuvvetlerinin yakalama yapabileceği halleri daha geniş bir biçimde somut örnekler göstererek şu biçimde saymıştır ve kolluğun;
1- Gecikmesinde sakınca bulunan ve Cumhuriyet savcısına veya derhâl âmirlerine müracaat imkânı olmayan hâllerde; hakkında yakalama emri düzenlenmesi veya tutuklama kararı verilmesi gereken kişileri ya da suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare ve delil bulunan şüphelileri,
2- Kolluk kuvvetinin kanun ve usul dairesinde verdiği emre itaatsizlik edenleri ve aldığı tedbirlere uymayanları,
3- Görev yaparken mukavemette bulunan veya görevinden alıkoymak maksadıyla kolluk kuvvetine zorla karşı koyan ve yakalanmadıkları taktirde hareketlerine devam etmeleri ihtimali bulunan kişileri,
4- Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama emri, yakalama ve tutuklama kararı bulunanları veya kanunla istenilen bir mükellefiyeti yerine getirmedikleri için yakalanması gerekenleri,
5- Uyuşturucu ve uyarıcı maddeleri alan, satan, bulunduran veya kullananları,
6- Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına saldıranları,
7- Halkın huzur ve sükûnunu bozanlardan, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenlerle, başkalarına saldırıya yeltenenleri ve kavga edenleri,
8- Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla belirtilen esaslara uygun olarak, alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu ve uyarıcı madde veya alkol tutkunu, serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
9- Haklarında mahkemece çocuk bakım ve yetiştirme yurtlarına veya benzeri resmî veya özel kurumlara yerleştirilmesine veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen çocukları,
10- Usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren veya hakkında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınan kişileri,
yakalayabileceğini düzenlemiştir.
41. Yakalama sırasında ve sonrasında hangi işlemler yapılabilir?
Kolluk yakaladığı kişinin kendisine ve etraftakilere zarar vermesini engelleyecek tedbirleri alır, bu amaca yönelik olarak ölçülü bir biçimde zor kullanma yetkisine sahiptir. Yakalanan kişi üzerinde ancak kaba üst araması icra edilebilir ve bu aramanın amacı da kişinin silah ve benzeri unsurlardan arındırılmasıdır. Bu tür arama sıvazlama diye tabir edilen şekilde yapılır. Kolluk yakaladığı kişi üzerinde ayrıntılı üst araması gerçekleştiremez; kişinin ceplerinin, çantasının vs. aranabilmesi için kural olarak hakim kararı gerekmektedir, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler (Ceza Muhakemesi Kanunu madde 118). Kolluk, yakalanan kişinin kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra ona yakalama sebebini, hakkındaki iddiaları, susma ve müdafiden yararlanma, yakınlarına haber verme, yakalanmaya itiraz etme hakları ile diğer kanunî hakları ve itiraz hakkını nasıl kullanacağını bildirir.
Kolluk, yakalama işlemini yaparken de bazı hallerde zor kullanabilir. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu madde 16/7-c, polise yakalamayı gerçekleştirirken silah kullanma yetkisi tanımıştır. Buna göre hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkilidir. Bu durumda kolluk görevlisi önce kişiye duyulabilecek şekilde “dur” çağrısında bulunacaktır, eğer kişi bu çağrıya uymayıp kaçmaya devam ederse uyarı ateşi edecektir. Yine kaçmaya devam ederse kişinin yakalanmasını sağlamak için ateş edebilecektir.
Yakalanan kişiye kelepçe takılması da kural değil istisnadır. Yakalanan kişinin kaçacağına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hallerinde kolluğun takdirine göre kelepçe takılabilir. Eğer kelepçe takılmasını haklı gösterecek sayılan haller yoksa, o yakalama işlemi hukuka aykırı hale gelecektir.
Yakalama işlemini geçekleştiren kolluğun gözaltına alma yetkisi yoktur. Kolluğun yapması gereken şey derhal savcıya haber verip ondan aldığı talimat doğrultusunda hareket etmektir. Savcı ya kişinin gözaltına alınmasına ya da serbest bırakılmasına karar verir. Savcının emri olmadan kolluğun yakalanan kişi hakkında başkaca bir işlem yapmaya hakkı yoktur.
42. Gözaltı nedir? Gözaltı kararı kim tarafından verilir?
Gözaltına alma tedbiri yakalamadan sonraki bir durumdur. Yakalanan kişinin suçu işlediğine dair şüphe bulunması halinde gözaltına alma kararı verilebilir. Kolluk görevlilerinin yakalama emri düzenlemesini gerektiren hale dayanarak yakalamaya başvurdukları halde, şüphe üzerine yakalama yapılmış ve cumhuriyet savcısı tarafından da gözaltı kararı verilmiş olması gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 90/5 hükmüne göre; kolluk resmi sıfatı bulunmayanlar tarafından yakalanıp kendisine teslim edilen veya doğrudan doğruya kendisinin yakaladığı kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi vermek ve onun emri doğrultusunda işlem yapmakla yükümlüdür. Bu durumda CMK 91/1 hükmü gereğince kendisine bildirilen Cumhuriyet savcısı, yakalananın serbest bırakılmasına karar verebileceği gibi soruşturmanın tamamlanması amacıyla yakalananın gözaltına alınmasına da karar verebilir. Kural olarak, gözaltına alma emri yazılı olarak verilir. Bir kimsenin gözaltına alınabilmesi için, bu tedbirin soruşturma yönünden gerekli ve zorunlu olması ve kişinin bu suçu işlediğine ilişkin emarelerin bulunması gereklidir.
43. Gözaltı süresinde hangi işlemler yapılmalıdır? Gözaltı en fazla ne kadar sürmelidir?
Gözaltında adli makamların şüpheliye yapacağı temel işlemler şunlardır: Şüphelinin kimliğini tespit etme, ifadesini alma, yer gösterme işlemi yapma, teşhis etme, parmak izi alma ve muayene etme. Gözaltına alınan şüpheli, karakoldaki nezarethanelerde tutulur.
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 91/1 hükmüne göre, yakalanan şüphelilere Cumhuriyet savcısı tarafından gözaltına alma kararı verildikten sonra, yakalanan kişi sağlık kontrolünden geçirilir. Şüpheli zor kullanarak yakalanmış olsun veya olmasın sağlık kontrolünden geçirilecektir. Bunun yanında, gözaltına alınan kişinin herhangi bir nedenle yerinin değiştirilmesi, gözaltı süresinin uzatılması, serbest bırakılması veya adli mercilere sevk edilmesi işlemlerinin öncesinde de sağlık kontrolü yapılması gerekir. Gözaltına alınan kişinin ifadesini alan veya soruşturmasını yürüten kolluk görevlisi ile bu kişiyi tıbbi muayeneye götüren kolluk görevlisinin farklı kişiler olması zorunludur. Söz konusu sağlık kontrolü ve gerekli tedavi adli tıp kurumu veya resmi sağlık kuruluşlarınca yapılır. Hekim bu muayene sırasında işkence, neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence ve eziyet suçlarının işlendiği hususunda herhangi bir bulguya rastlarsa bu durumu derhal cumhuriyet savcısına bildirir. Kural olarak, muayene sırasında hekim ile şüphelinin yalnız kalması gerekir. Ancak hekimin güvenliğinin söz konusu olduğu hallerde kolluk görevlisinin gözetiminde muayene yapılır. Kadın şüphelinin muayenesi sırasında olanaklar ölçüsünde kadın hekim tarafından muayene yapılır.
Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 24 saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre on iki saatten fazla olamaz. Yani, kişinin yakalanması ile başlayan süreç, gözaltı ve yol süresi ile birlikte (24+12) 36 saatten fazla olamaz. CMK 250 kapsamına giren suçlar bakımından ise farklı bir düzenleme yapılmıştır. Bu kapsama giren suçlarda gözaltı süresi, 12 saatlik yol süresi hariç tutulmak üzere, en fazla 48 saattir.
44. Gözaltı süresi uzatılabilir mi?
Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 24 saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre on iki saatten fazla olamaz. Yani, kişinin yakalanması ile başlayan süreç, gözaltı ve yol süresi ile birlikte (24+12) 36 saatten fazla olamaz. Ancak gözaltı süresi toplu olarak işlenen suçlarda daha uzun olabilir. Toplu suçlarda gözaltı süresi, her defasında 1 günü geçmemek şartı ile üç gün süre ile uzatılabilir. (1+1+1+1) Yani toplu işlenen suçlarda gözaltı süresi en fazla 4 gün olabilir. Bu kapsamda toplu bir suçun söz konusu olabilmesi için suçun 3 veya daha fazla kişi tarafından işlenmiş olması gereklidir. Bu kapsamda gözaltı süresini uzatma yetkisi Cumhuriyet savcısına aittir.
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250 kapsamına giren suçlar bakımından ise farklı bir düzenleme yapılmıştır. Bu kapsama giren suçlarda gözaltı süresi, 12 saatlik yol süresi hariç tutulmak üzere, en fazla 48 saattir. Bu suçların toplu olarak işlenmesi halinde ise gözaltı süresi dört güne kadar uzatılabilmektedir.(2+1+1) Yani CMK 250 kapsamına giren suçlarda azami gözaltı süresi yine 4 gündür. Bu kapsamda gözaltı süresini uzatma yetkisi Cumhuriyet savcısına aittir.
CMK 250 kapsamına giren suçlarda mevcut olan azami 4 günlük gözaltı süresi olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan kişiler için, ancak Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararı ile 7 güne kadar (2+1+1+3) uzatılabilmektedir. (CMK 251/5)
45. Yakalama ve gözaltı işlemlerine karşı hangi yola başvurulabilir?
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişinin kendisi, müdafi veya yasal temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derece kan hısmı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 91/4 hükmüne göre, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Bu başvuru üzerine sulh ceza hâkimi evrak üzerinden inceleme yaparak 24 saat içinde derhal karar verir. Yakalama veya gözaltına alma veya gözaltı süresinin uzatılması kararını yerinde bulursa söz konusu başvuru reddedilir. Buna karşılık söz konusu kararı hukuka aykırı bulması halinde yakalananın soruşturma evrakı ile birlikte derhal cumhuriyet savcılığında hazır bulundurulmasına karar verir.
46. Yakalanan kişinin mahkemeye çıkarılması için azami süre nedir?
Gözaltına alınan kişi gözaltı işlemleri tamamlanır tamamlanmaz derhal serbest bırakılır veya gözaltı süresinin bitmeden (basit suçlarda, 24 saatlik süre; toplu olarak işlenen suçlarda 4 gün, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250 kapsamına giren suçlarda 48 saat) sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir. Ancak işlemler tamamlandığında serbest bırakma veya hâkime gönderme için gözaltı sürelerinin sonunun beklenmemesi gerekir. Cumhuriyet savcısı sorgu sonunda tutuklamaya karar verilmesini sulh ceza hâkiminden isteyebilir veya şüphelinin sadece sorguya çekilmesini talep edebilir. (CMK 91/6)
47. Yakalama emri hangi durumlarda, kim tarafından verilir?
Yakalama emri, soruşturma evresinde; çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından düzenlenir. Bunun yanında tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir. (Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 98/1)
Kovuşturma evresinde ise, mahkeme sanığın hazır bulunmamasına ve zorla veya yakalama emri ile getirilmesine karar verebilir. (CMK 199) Bunun yanında mahkeme kaçak sanık hakkında da resen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine yakalama emri düzenleyebilir. (CMK 98/3)
48. Tutuklamanın koşulları nelerdir?
Tutuklama ihtiyari bir koruma tedbiridir. Yani koşullar yerine gelmiş olsa dahi hakimin tutuklama mecburiyeti yoktur. Tutuklamanın koşulları, maddi koşulları ve şekli koşulları olmak üzere ikiye ayrılır.
Tutuklamanın iki maddi koşulu bulunmaktadır. Bunlardan ilki olguya dayanan kuvvetli suç şüphesidir. Şüphelinin veya sanığın suçu işlediği konusundaki basit ve olguya dayanmayan soyut şüphe tutuklama kararı verilebilmesi için yeterli değildir. Kuvvetli suç şüphesi aranmaktadır. Kuvvetli suç şüphesi; oluşabilmesi için tutuklamanın talep edildiği andaki delillere göre kişinin fail veya suç ortağı olarak bir suçu işlediği konusundaki ihtimal büyük olmalıdır. Tutuklamanın bir diğer maddi koşulu ise, yasada gösterilen tutuklama nedenlerinden birinin gerçekleşmesidir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 100/2 hükmüne göre, tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için şu tutuklama nedenlerinden birinin bulunması gereklidir:
· Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığı
· Şüpheli veya sanığın davranışlarıyla delilleri yok edeceğine, gizleyeceğine, değiştireceğine veya tanık, mağdur ve başkaları üzerinde baskı girişiminde bulunacağına dair kuvvetli şüphe uyandırması
Bu iki tutuklama sebebinden herhangi birinin gerçekleştiği hususunda kuvvetli suç şüphesinin bulunması gerekir. Yani sanığın kaçacağına veya delilleri karartacağına ilişkin kuvvetli şüphenin bulunması gerekir. Ancak bazı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir. Bu suçlar:
Türk Ceza Kanununda yer alan;
· Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (Madde 76, 77, 78)
· Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83)
· Silahla işlenmiş kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent e) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87)
· İşkence (Madde 94, 95)
· Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, Madde 102)
· Çocukların cinsel istismarı (Madde 103)
· Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149)
· Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (Madde 188)
· Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
· Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (Madde 302, 303, 304, 307, 308)
· Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (Madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315)
· Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı suçları.
· Bankalar Kanununun 22 inci Maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
· Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar
· Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü Maddelerinde tanımlanan suçlar
· Orman Kanununun 110 uncu Maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları
Katalog halinde Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 100/3 hükmünde sayılan bu suçlardan birinin işlenmiş olması halinde, tutuklama nedenlerinin varlığı aranmaksızın, tek başına kuvvetli suç şüphesinin varlığı tutuklama kararı için yeterlidir.
Tutuklamanın maddi koşullarının yanında şekli koşullarının da bulunması gerekmektedir. Bu koşullar:
· Tutuklama yasağının bulunmaması.( Sadece adli para cezası gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı bir yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama yasağı bulunmaktadır. On beş yaşını doldurmamış çocuklar açısından ise, üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerden dolayı tutuklama kararı verilemez.)
· Muhakeme şartlarının gerçekleşmiş olması. (örneğin şikâyete bağlı suçlarda şikâyetin gerçekleşmiş olması.)
· Sanığa mahkeme tarafından güvence belgesi verilmemiş olması. Mahkeme gaip olan sanık hakkında duruşmaya gelmesi halinde tutuklanmayacağına ilişkin güvence belgesi verebilir. Bu durumda sanık duruşmaya geldiği takdirde kendisi hakkında tutuklama kararı verilemez.
· Tutuklamanın orantılı olması gerekir.
· Hâkim veya mahkemenin tutuklama yönünde kararının bulunması. Söz konusu kararın soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde ise mahkeme tarafından verilmesi gerekir.
49. Tutuklama kararı kim tarafından verilir?
Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi karar verir. (Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 101/1). Savcının istemini karara bağlayacak olan hâkim, suçun işlendiği yerdeki sulh ceza hâkimidir. Sulh ceza hâkimi tutuklama kararını sorgudan sonra verir. Hâkim, sorgu sonucunda tutuklama talebini yerinde görürse tutuklama kararı verir. Aksi takdirde tutuklama isteminin reddine ve şüphelinin salıverilmesine karar verir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde dahi tutuklama kararının mutlaka Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından verilmesi gerekir.
Kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya resen yetkili ve görevli mahkeme tarafından karar verilir. (CMK 101/1)
49. Tahliye nedir? Beraat kararından farkı nedir?
Beraat kararı; yüklenen fiilin yasada suç olarak tanımlanmamış olması veya yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin belirlenmesi veya yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması veya yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk sebebinin bulunması veya yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması hallerinde verilmektedir. Beraat kararı yargılamayı sona erdiren nihai bir karardır. Beraat kararının verilmesi ile birlikte ceza muhakemesinin bir aşaması olan kovuşturma evresi sona erer. Buna karşılık tahliye, hakkında tutuklama kararı verilmiş olan bir kimsenin serbest bırakılmasıdır. Soruşturma evresinde cumhuriyet savcısı tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanaatine ulaşırsa şüpheliyi resen serbest bırakabilir. Bunun yanında Cumhuriyet savcısı veya müdafi sulh ceza hakiminden şüphelinin tutukluluğuna son verilip adli kontrol altına alınarak veya adli kontrol altına alınmadan serbest bırakılmasını isteyebilir. Bu durumda sulh ceza hâkimi tutuklama şartlarının devam etmekte olup olmadığını kontrol ederek tahliyeye karar verir veya reddeder. (Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)103/1)
Kovuşturma evresinde mahkeme tutuklu olarak yargılanmakta olan sanığın tahliyesine karar verebilir. Tahliye kararı ile sanığın tutukluluk hali sona erer. Kovuşturma evresinde mahkeme savcının veya müdafinin talebi ile ya da resen, tutuklu yargılanmakta olan sanığın tahliyesine karar verebilir. (CMK 108/3)
50. Tutukluluğun incelenmesi nedir? Hangi süre içerisinde yapılmalıdır?
Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde en geç otuzar günlük sürelerle Cumhuriyet savcısının veya şüphelinin istemi üzerine tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği sulh ceza hâkimi tarafından incelenir. Yasaya uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama önüne çıkarılmamış olan şüpheli bu nedenle uğramış olduğu zararı da ayrıca Devlet’ten isteyebilir. (Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 108/1,2)
Kovuşturma evresinde, tutukluluk halinin devam edip etmeyeceğini mahkeme inceler. Bu inceleme her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında veya otuzar günlük süreler içinde resen yapılabilir. Mahkeme bu durumda tutuklamanın gereksiz olduğu kanısına varırsa tutuklu sanığı resen serbest bırakır. (CMK 108/3)
51. Sulh ceza hâkiminin soruşturma evresindeki işlevi nedir?
Soruşturma evresinde görev yapan sulh ceza hâkimliği hem yargılama makamı hem de iddia makamı olarak görev yapmaktadır Soruşturma evresinde, temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturan işlemler söz konusu olduğunda hâkim güvencesi rolünü sulh ceza hâkimi sağlamaktadır.
Sulh ceza hâkimi kural olarak soruşturma evresinde, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine faaliyet gösterebilir. Her sulh ceza hâkimi, savcının yapmış olduğu başvuru üzerine, kendi yargı çevresindeki işlemleri yapmakla yetkili ve görevlidir. Sulh ceza hâkimi talep üzerine istenilen işlem hakkında, yasaya uygunluk hususunda inceleme yapar ve karar verir. Tutuklama, arama, telefon dinleme, örgüt içine ajan yerleştirilmesine karar verme gibi hak ve özgürlüklere müdahale oluşturan koruma tedbirlerinde Cumhuriyet talebi üzerine sulh ceza hâkimi karar verecektir.
Savcı, koruma tedbirleri dışındaki bazı muhakeme işlemlerinin yapılmasını da sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Buna örnek olarak Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 84’te yer alan, hasta olan ve duruşmaya kadar hayatını kaybetme ihtimali olan bir tanığın veya şüphelinin dinlenmesi hususundaki kararı gösterebiliriz.
Sulh ceza hâkimi kendisinden talep edilen işlemi makul süre içerisinde yerine getirmek zorundadır. Şüphelinin sorgusunu yapacak ve tutuklama konusunda karar verecek olan sulh ceza hâkiminin, hazır bulunan ve ifadesinin alınmasını gerekli gördüğü tanık ve şikâyetçiyi de dinlemesi gerekir.
Sulh ceza hâkimi, istisna olarak, suçüstü hali ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Cumhuriyet savcısına ulaşılamıyor veya olay genişliği dolayısıyla savcının iş gücünü aşıyor ise onun talebi olmadan tüm soruşturma işlemlerini yapabilir. (CMK 163/1) Buna sulh ceza hâkiminin zorunlu savcı olması denmektedir. Sulh ceza hâkiminin zorunlu savcı sıfatını taşıdığı hallerde, kolluk amir ve memurları, onun tarafından emredilen tedbirleri almak ve araştırmaları yapmakla yükümlüdür.
52. 3. Yargı paketi ile getirilen ‘özgürlükler hâkimi’ nin işlevi nedir?
2.07.2012 tarihli, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 75. Maddesinde getirilen düzenleme, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. Maddesini büyük ölçüde değiştirmiştir. &352 sayılı Kanun’un üçüncü fıkrasının c bendi, “Yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, bu kararlara karşı yapılan itirazları incelemek ve sadece bu işlere bakmak üzere yeteri kadar hâkim görevlendirilir.” Şeklinde düzenleme getirmiştir. Değişiklikten önceki Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. Maddesi soruşturma ve kovuşturma usulleri bakımından birtakım farklılıklar getirmekle birlikte, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250 ila 252’ye atıf yapmaktaydı. Soruşturma işlemlerinde gerek karar alma aşamasında gerekse karara karşı itiraz aşamasında farklı bir düzenlemeye gidilmemişti. Ancak Terörle Mücadele Kanunu (TMK) madde 10’a, 6352 sayılı kanunla getirilen değişiklik sonucunda, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, bu kararlara karşı yapılan itirazları incelemek ve sadece bu işlemlere bakmakla yetkili hâkimler tayin edilmiştir. Yani, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda özgürlükler hâkimi olarak adlandırılan yeni bir hâkim grubu görevlendirilecek ve bu hâkimlerin görevi soruşturma aşamasında verilmesi gereken kararları vermek ve soruşturma işlemlerine karşı yapılacak işlemleri incelemek olacaktır. Özgürlükler hâkiminin görevi münhasıran bu işlerle sınırlıdır. Yargılama sürecinde, başka işlemlere katılamazlar.
53. Adli kontrol nedir? Adli kontrole hükmedilebilmesinin şartları nelerdir?
Tutuklama gibi ağır bir koruma tedbirine mümkün olduğunca nadiren başvurmak ve ancak gerçekten de zorunlu olduğu hallerde uygulamak amacıyla tutuklamaya alternatif başka bir tedbire ihtiyaç duyulmuştur. Adli kontrol, şüphelinin Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 109/3’de sayılan bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmalarını içerir. Böylece haklarında tutuklama kararı verilmesi için gerekli şartlar bulunan şüpheli veya sanığa tutuklamaya nazaran daha hafif birtakım yükümlülükler yüklenerek suretiyle koruma tedbirinde orantılılık sağlanmaktadır. Yani tutuklama şartlarının söz konusu olduğu hallerde şüpheli veya sanık tutuklanmak yerine birtakım farklı yükümlülüklere tabi tutulmaktadır. CMK 109’da düzenlenmiş bulunan adli kontrol yükümlülükleri şunlardır:
1. Yurt dışına çıkamamak
2. Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak
3. Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde mesleki uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak
4. Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgelerini vermek.
5. Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tabi olmak ve bunları kabul etmek
6. Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak
7. Silah bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silahları makbuz karşılığında adli emanete teslim etmek
8. Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere ayni veya kişisel güvenceye bağlamak
9. Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek
Şüpheli veya sanık hakkında, tutuklama yerine yukarıdaki adli kontrol yükümlülüklerinden herhangi birine karar verilebilmesi için birtakım koşulların bir arada bulunması gerekir. Bu koşulları şu şeklide sıralayabiliriz:
· CMK 100’de belirtilmiş olan tutuklama nedenlerinin gerçekleşmiş olması gerekir. Tutuklamanın şartlarının gerçekleşmemiş olduğu hallerde adli kontrole karar verilemez.
· Şüpheli veya sanığın işlediği iddia edilen fiilin kanunda öngörülen cezasının üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezası olmalıdır Daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda tutuklamaya alternatif olarak sadece yurt dışına çıkamamak veya güvence yatırmak yükümlülükleri öngörülmüştür. Yani bu iki yükümlülük türü, işlendiği iddia edilen fiilin kanunda öngörülen cezasının üst sınırı üç yıldan fazla olsa dahi, şüpheli veya sanık hakkında uygulanabilir. Ayrıca CMK 109/7 hükmüne göre kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında birinci fıkradaki süre koşulu aranmaz. Adli kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
· Adli kontrol hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında uygulanabilen bir koruma tedbiridir. Hatta adli kontrol, tutuklama yasağı öngörülen hallerde de uygulanabilmektedir
54. Adli kontrol seçenekleri nelerdir?
Adli Kontrol tedbiri Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 109’da düzenleniştir. Hâkim, adli kontrol tedbirlerinden birine veya birkaçına hükmedebilir. CMK 139 hükmünde düzenlenen seçimlik adli kontrol yükümlülükleri şunlardır:
1. Yurt dışına çıkamamak
2. Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak
3. Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde mesleki uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak
4. Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgelerini vermek.
5. Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tabi olmak ve bunları kabul etmek
6. Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak
7. Silah bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silahları makbuz karşılığında adli emanete teslim etmek
8. Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere ayni veya kişisel güvenceye bağlamak
9. Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek
55. Güvence göstermek nedir? Güvence gösterilmesinin şüpheli veya sanık açısından neticeleri nelerdir?
Güvence gösterme, tutuklamanın alternatifi olarak düzenlenmiş bir adli kontrol çeşididir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 109/3 iki tür güvenceyi düzenler. Bunlar genel güvence ve özel güvencedir. Genel güvence, suç ayrımı yapılmaksızın şüpheli veya sanığın parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkim tarafından belirlenecek olan güvencedir. (CMK 109/3-f) Bu güvencedeki temel amaç şüpheli veya sanığın kaçmasının engellenmesidir.
Bunun yanında CMK 109/3 hükmü özel güvence türlerini de düzenlemektedir. Kanuna göre üç tür özel güvence bulunmaktadır. İlk olarak, şüpheli veya sanığın aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar uyarınca ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvencedir. Diğer bir güvence şekli, mağdurun haklarını teminat altına almak için miktarı ve ödeme süresi hâkim tarafından belirlenen ayni veya kişisel güvencedir. Son özel güvence türü ise, kamusal giderler ve para cezaları için öngörülen güvencedir.
Genel güvenceye tüm suçlarda başvurulabilirken, özel güvenceye ancak üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren suçlarda başvurulabilir. Ayrıca CMK 113 hükmünde, güvence tedbirine başka işlevler de yüklenmiştir. İlk olarak şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya gösterilecek diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması sağlanmaktadır. İkinci olarak, katılanın yaptığı masrafların, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hale getirilmesi sağlanmaktadır. Ayrıca, nafaka borçlarını ödemedikleri için kovuşturulan şüpheli veya sanık açısından nafaka borçlarının karşılanması sağlanmaktadır. Son olarak kamusal giderlerin ve para cezalarının karşılanması sağlanmaktadır.
56. Arama nedir? Nerelerde arama yapılabilir, koşulları nelerdir? Arama kararını kim verir?
Arama, şüpheli kişi veya delillerin ya da müsadere edilecek eşyanın ele geçirilmesi amacıyla ev veya diğer yârlerde araştırma yapılmasıdır. Arama yapılmasının amacı, şüpheli ve sanığı ya da bir delili ele geçirmek olabileceği gibi, bir suçun işlenmesini veya bir tehlikeyi önlemek de olabilmektedir. Adli amaçlı aramaya adli arama, önleme amaçlı aramaya idari arama denmektedir. Arama, Anayasal güvence altında bulunan konut dokunulmazlığın, özel hayatın gizliliğine, kişi özgürlüğüne ve vücut bütünlüğüne müdahale oluşturan bir koruma tedbiridir. Bu nedenle arama ancak Anayasa’da gösterilen sınırlı koşullarda gerçekleştirilebilir. Anayasa’ya göre aramaya ancak milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın, genel ahlakın ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için başvurulabilir.
Şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler şüpheli veya sanığın ele geçirilmesi veya suç delillerinin elde edilmesi amacıyla aranabilir.
Aramanın iki koşulu bulunmaktadır. İlk olarak, üstü, eşyası, konutu, işyeri veya diğer yerleri aranacak olan kişinin, aramaya sebep olan suçu işlediğine dair somut olaya dayanan şüphe bulunması gerekir. İkinci olarak, şüpheli veya sanık veya delilin aranacak yerde olduğu konusunda makul şüphe bulunması gerekir. Ancak bu iki şartın bir arada bulunduğu durumlarda arama yapılabilmektedir. Buradaki makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Arama sonucunda belli bir objenin bulunacağını veya belli bir kişinin yakalanacağını gösteren olgular bulunmalıdır. Bunun yanında, suç işleme şüphesi altında olmayan kişilerin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya kendisine ait diğer yerleri, şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla aranabilir. Ancak bu hallerde arama yapılabilmesi için aranılan kişinin veya suç delillerinin belirtilen yerlerde bulunduğunu gösteren somut olayların varlığı gerekmektedir.
57. Polisin kişiyi durdurması halinde yaptığı arama, nasıl olmalıdır? Bu tür bir arama için karar gerekir mi?
Polis, durdurduğu kişinin üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu konusunda yeterli şüphenin varlığı halinde kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik tedbirleri alır. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbiselerin çıkarılması ve aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılmasını isteyemez. (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) 4/A-6) Bu düzenleme kolluğa sıvazlama şeklinde bir arama yetkisi vermektedir. Hem önleme araması hem de adli arama kural olarak hâkim kararıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. Maddesi de bu yönde düzenleme getirmiştir. Kişinin üzerinde silah veya tehlike oluşturacak diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin olması halinde kişinin üstünün sıvazlanması ve gizli bir şeyin bulunup ortaya çıkarılması da arama ve el koyma niteliğindedir. Polisin kendisine veya üçüncü kişilerin yaşama, sağlık ve vücut bütünlüğüne ilişkin haklarını korumak amacıyla arama yapması mümkündür. Ancak böyle bir arama için mutlaka hâkim kararının bulunması gereklidir. Ancak PVSK 4/A’da getirilen düzenlemede polise hâkim kararı olmaksızın sıvazla yoluyla arama yapma yetkisi tanınmış olmaktadır. Bu nedenle denebilir ki kolluğa böyle bir yetki verilmesi Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir.
58. Polisin önleme araması yapmasının koşulları nelerdir? Bu aşamada polisin yetkilerinin kapsamı nedir?
Kolluğun yapabileceği önleme araması Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) madde 9’da düzenlenmiştir. Kolluğun suçu önlemek için arama yapması mümkündür. Suç işleneceğine dair bir şüphe üzerine suç işlenmeden önce önleme-caydırma maksadıyla ya da suç işleneceğine dair bir şüphe mevcut olmadığı halde failleri caydırma ve önleme amacıyla yapılır. Kolluk, tehlikenin veya suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla usulüne göre verilmiş sulh ceza hâkimi kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mülki amirin vereceği yazılı emirle, kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar. Mülki amir, ilçede kaymakam, ilde validir. Hâkime başvurulduğu takdirde, tedbirle ulaşılmak istenen sonuç bakımından gecikme ve dolayısıyla sonuca ulaşılamama tehlikesinin doğup doğmayacağını mülki amir tayin eder.
Yasa koyucu spor karşılaşması, miting, konser, festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği veya aniden toplulukların oluştuğu hallerde gecikmede sakınca bulunduğunu var sayarak takdir yetkisinin kullanılmasını engellemek istemiştir. Bu durum, gecikmede tehlike hali açısından yasal bir varsayımdır. Bu hallerde her halükarda mülki amir önleme araması kararı vermeye yetkili olacaktır.
Önleme araması yasada belirtilen yerlerde yapılır. Bu yerler kanunda sınırlı şekilde sayılmıştır. Somut tehlikenin ortaya çıkabileceği her yerde önleme araması yapılmasına izin verilmemiştir. Önleme aramasının yapılabileceği yerler şunlardır.
· Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerler
· Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresi
· Halkın topluca bulunabileceği yerler
· Eğitim ve öğretim kurumları ile Üniversitelerin içi ve bunların yakın çevresi
· Umumi veya umuma açık yerler
· Her türlü toplu taşıma araçları ve seyreden araçlar
Konutta, yerleşim yerinde ve kamuya açık olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde önleme araması yapılamaz.
Ayrıca, polis can ve mal güvenliği bakımından sürekli soyut bir tehlikenin mevcut olduğu yerlerde güvenliği sağlamak amacıyla daimi olarak görev yapabilir. Bu tür yerlere örnek olarak, havaalanları, adliyeler ve devlet kurumları örnek olarak gösterilebilir. Bu hallerde kolluk, tehlikenin önlenmesi veya giderilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin herhangi bir emir veya karar olmaksızın üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol edebilir ve arayabilir.
59. Şüpheli veya sanık dışındaki kimselere yönelik aramanın koşulları nelerdir?
Suç işleme şüphesi altında olmayan üçüncü kişilerin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya kendisine ait diğer yerleri, şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla aranabilir. Bu hallerde aramanın yapılması, aranılan kimsenin veya suç delillerinin belirtilen yerlerde bulunduğunu gösteren olayların varlığına bağlıdır. (Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 117/1,2) Ancak şüpheli veya sanığın içinde tutulduğu yerler ile şüpheli veya sanığın izlendiği sırada girdiği yerlerde arama yapılabilmesi için, aranılan kişinin veya suçun delillerinin belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilmesine olanak sağlayan olayların varlığı aranmamaktadır.
60. Gece vakti arama yapılabilir mi?
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 118/1 hükmüne göre, konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz. Kural olarak arama işlemi gündüz yapılır. Gece vakti, güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden süredir. Ancak gündüz başlamış olan arama işlemi gece devam edebilir. Bir başka istisna ise suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hallere ilişkindir. Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da kaçan şüphelinin, tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla, geceleyin de arama yapılabilir.
61. Arama sırasında görülen belge ve kâğıtlar incelenebilir mi? Belge ve kağıtlardan ne anlaşılmalıdır?
Arama sonucunda, arama işlemi uygulanan kişinin belge ve kâğıtlarına ulaşılmışsa, kolluk bu belge ve kâğıtları inceleme yetkisine sahip değildir. Hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin belge ve kâğıtlarını inceleme yetkisi yalnızca, Cumhuriyet savcısı ve hâkime aitti. Bu belge ve kâğıtların zilyedi veya temsilcisi, bu belgeyi bir zarfa koyup mühürleyebilir veya imzalayabilir. İleride mührün kaldırılmasına ve kâğıtların incelenmesine karar verildiğinde, bu işlemin yapılmasında hazır bulunmak üzere, zilyedi veya temsilcisi ya da müdafii veya vekili çağırılır. Çağrıya uyulmadığında gerekli işlemler yapılır. İnceleme sonucunda soruşturma veya kovuşturma konusu suça ilişkin olmadığı anlaşılan belge veya kâğıtlar, ilgiliye geri verilir.
62. Arama işleminin yerine getirilmesi sırasında uyulması gereken kurallar nelerdir?
Arama sırasında, arama kararında belirtilen eşyanın veya şüpheli ve sanığın saklanabileceği yerlere bakılmalıdır. Arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilmemelidir. Arama işlemi tutanağa bağlanır. Arama tutanağına işlemi yapanların kimlikleri de yazılır. Askeri mahallerde yapılacak arama, Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askeri makamlar tarafından yerine getirilir.
Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi, aramada hazır bulunabilirler. Bu kişilerin hazır bulunmaması halinde temsilcileri veya ayırt etme gücüne sahip hısımlarından biri veya kendisi ile birlikte oturmakta olan bir kişi veya komşusu aramada hazır bulundurulur. Ayrıca, konut işyeri ve diğer kapalı yerlerde Cumhuriyet savcısının önünde ve denetiminde bir arama yapılamıyorsa, kolluğun yanında işleme tanıklık yapmak üzere, o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur. Hakkında arama emri uygulanan kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel olunamaz.
Şüphelinin yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilmesi amacıyla üçüncü kişilerin üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerlerin arandığı hallerde, bu kişiye arama başlamadan önce aramanın amacı hakkında bilgi verilir. Arama sonunda hakkında arama işlemi uygulanan kimseye istemi üzerine bir belge verilir. Bu belge şunları içerir: a) Aramanın hangi amaçla yapıldığı, b) şüpheli veya sanığın evinde, işyerinde, üstünde veya ona ait diğer yerlerde arama işlemi yapılmışsa, soruşturma veya kovuşturma konusu fiilin niteliği, c) Arama sonucunda el konulan veya koruma altına alınan eşyanın listesi, şüpheyi haklı kılan bir şey elde edilmemişse bunun belirtilmesi. Ayrıca bu belgede hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin el konulan eşyanın mülkiyetine ilişkin görüş ve iddialarına da yer verilir.
63. El koyma nedir? El koymaya ilişkin koşullar nelerdir? El koyma kararını verme yetkisine kim sahiptir?
El koyma ceza muhakemesinde delil olabilecek ya da ileride müsadere edilebilecek eşya üzerinde zilyedin tasarruf yetkisinin kaldırılmasıdır. El koyma tedbiri aramadan ayrı bir koruma tedbiridir. El koyma tedbiri arama kararının devamı niteliğinde olabileceği gibi, arama kararı ile istenilen sonuca ulaşılamayacağı düşünülüyorsa bu halde el koyma kararı verilebilir. Bu durumda ilgili, tazyik hapsi ile eşyanın yerini söylemeye zorlanır. Buna karşılık el konulacak eşyanın ilgili kişide olduğu konusunda şüphe varsa veya sadece el koyma kararının verilmesinin, el konulacak şeye ulaşmayı zorlaştıracağı düşünülüyorsa arama kararı verilmelidir. El koymanın konusu şunlar olabilir:
· İspat aracı olarak yararlı görülen malvarlığı değerleri ve deliller
· Eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri
Belgelere de el konulabilmektedir. Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgelere el konulması mümkündür. Ancak, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak, Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, sadece mahkeme hâkimi veya kurulu tarafından incelenebilir.
El koyma tedbirine soruşturma evresinde, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından karar verilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının emri ile Cumhuriyet savcısına ulaşılamıyorsa bu hallerde kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri el koyma işlemini gerçekleştirir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan el koyma işlemi yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar. Aksi halde el koyma kendiliğinden kalkar.
Bunun yanında taşınmazlara, hak ve alacaklara el konulması Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’da gösterilmiş birtakım suçlar bakımından ayrıca düzenlenmiştir. Bu tedbire karar verilmesi için şu koşullar aranır:
· Sayılan suçlardan birinin işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması
· El konulacak taşınmazların, hak ve alacaların bu suçlardan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması
· Bu tedbirin uygulanabileceği suçlar şunlardır: Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (Madde 76, 77, 78), Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (Madde 79, 80), Hırsızlık (Madde 141, 142), Yağma (Madde 148, 149), Güveni kötüye kullanma (Madde 155), Dolandırıcılık (Madde 157, 158), Hileli iflas (Madde 161), Uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti (Madde 188), Parada sahtecilik (Madde 197), Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (Madde 220), İhaleye fesat karıştırma (Madde 235), Edimin ifasına fesat karıştırma (Madde 236), Zimmet (Madde 247), İrtikap (Madde 250), Rüşvet (Madde 252), Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (Madde 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308), Silahlı örgüt (Madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (Madde 315) suçları, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (Madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (Madde 12) suçları, Bankalar Kanununun 22 nci Maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu, Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü Maddelerinde tanımlanan suçlar.
Taşınmaza el konulması kararı, tapu kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir. Kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen el koyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur. Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba el konulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. El koyma kararı alındıktan sonra, hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir. Şirketteki ortaklık paylarına el koyma kararı, ilgili şirket yönetimine ve şirketin kayıtlı bulunduğu ticaret sicili müdürlüğüne teknik iletişim araçlarıyla derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili şirkete ve ticaret sicili müdürlüğüne ayrıca tebliğ edilir. Hak ve alacaklara el koyma kararı, ilgili gerçek veya tüzel kişiye teknik iletişim araçlarıyla derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye ayrıca tebliğ edilir.
Bu tür el koymaya, sadece hâkim karar verebilir. Soruşturma evresinde gecikmesinde sakınca bulunan hallerde dahi Cumhuriyet savcısının veya kolluk amirinin el koymaya emir vermesi mümkün değildir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan el koyma işlemi yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulur. Hâkim en geç yirmi dört saat içinde onaylayıp onaylamayacağına karar verir. Onaylamaması halinde Cumhuriyet savcısının verdiği karar hükümsüz kalır.
64. Avukat büroların arama ve el koyma işlemi yapılabilir mi, koşulları nelerdir?
Avukat büroları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının denetiminde aranabilmektedir. Ayrıca arama sırasında Baro başkanı veya onu temsil eden bir avukatın da hazır bulunması gerekir. Arama sonucunda el konulmasına karar verilen şeyler bakımından bürosunda arama yapılan avukat, baro başkanı veya onu temsil eden avukat bunların avukat ile müvekkili arasındaki mesleki ilişkiye ait odluğunu öne sürerek karşı koyarsa, bu şey ayrı bir zarf veya paket içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir. Mühürlenen şey hakkında, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkeme karar verir. Yetkili hâkim el konulan şeyin avukat ile müvekkil arasındaki mesleki ilişkiye ait olduğunu saptadığında, el konulan şey derhal avukata iade edilir ve yapılan işlem tutanakları ile birlikte ortadan kaldırılır.
65. El koyulan bir eşyanın iadesi nasıl olur?
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 113, el konulan eşyanın iadesini düzenlemektedir. Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait el konulmuş eşya veya diğer mal varlığı değerleri, soruşturma ve kovuşturma açısından elde tutulmasına gerek kalmaması veya müsadere edilmeyeceğinin anlaşılması halinde geri verilir. Bu eşya veya mal varlığı değerlerinin resen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararına karşı itiraz edilebilir. El konulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde sahibine iade edilir.
66. Bilgisayar, bilgisayar programları veya bilgisayar kütüklerinde arama hangi koşullarda yapılır? Koşullara uygun yapılmamışsa, şüpheli veya sanık ne ileri sürebilir?
Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkanının bulunmaması halinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin haline ettirilmesine hâkim karar verebilir. Bu beş koşul bir arada olmadan bilgisayarlarda, program veya kütüklerde arama yapılamaz. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması halinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, el konulan cihazlar derhal iade edilir. Bilgisayar ve bilgisayar kütüklerine el konulmaksızın da sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir. Kopyası alınan bu veriler yazılarak tutanağa kaydedilir ve ilgililerce imzalanır.
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 141/I hükmüne göre, açıklanan esaslara aykırı olarak arama yapılması tazminatı gerektirir. Hakkındaki arama kararı kanuna aykırı veya ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişi tazminat talep edebilir.
67. İletişim tespitine, dinlenmesine, kayda alınmasına karar vermeye yetkili merci neresidir? Bu kayıtlar hangi kurumdan istenir?
Telekomünikasyon yokuyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbirine soruşturma ve kovuşturma sürecinde başvurulabilir. Bu tedbire soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi karar verir. Sulh ceza hâkiminin zorunlu savcılık yaptığı hallerde savcının talebi olmaksızın resen karar verir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla da tedbire başvurulabilir. Ancak bu hallerde savcının denetleme kararının hâkimin onayına sunulması gerekir. Hakim kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde, tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhal kaldırılır. Kovuşturma evresinde ise söz konusu tedbire mahkeme karar verir.
Bu tedbirler, Telekomünikasyon Kurumu bünyesinde doğrudan doğruya Kurum Başkanına bağlı olarak faaliyet gösteren Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından yürütülecektir. Tutulan kayıtlar, Cumhuriyet savcılığınca görevlendirilen kişiler tarafından çözülerek metin haline getirilir.
68. Şüpheli veya sanığın müdafin telefon konuşmaları dinlenebilir mi? Müdafin bürosunda veya dışarıda yaptığı konuşmalar arasında bu anlamda bir farklılık var mıdır?
Kanunda şüphelinin veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği veya kayda alınabileceği belirtilmiştir. Denetlenecek olan telefon hattının şüpheli tarafından kullanıldığına dair kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması gerekir. Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması halinde alınan kayıtlar derhal yok edilir. (Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 135/2) Yani şüpheli veya sanık ile tanıklıktan çekilme yetkisine sahip olan müdafi arasındaki iletişimin denetlenmesi açıkça yasaklanmıştır. Bunun yanında şüpheliye veya sanığa yüklenen suç dolayısıyla müdafinin bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki telekomünikasyon araçları hakkında iletişimin denetlenmesi tedbiri uygulanamaz. (CMK 136) Yani CMK 136, yalnızca şüpheli ile müdafi arasındaki iletişimi kapsamamakta bunun yanında, müdafinin yüklenen suç dolayısıyla her türlü iletişiminin denetlenemeyeceğini açıkça vurgulamıştır. Söz konusu düzenleme müdafinin bürosunda, konutu ve yerleşim yerindeki iletişiminin denetlenemeyeceğini düzenlemektedir. Buna karşılık dışarıda yaptığı konuşmalar hususunda bir koruma getirmemektedir. Bu nedenle denebilir ki yüklenen suç hakkında yalnızca müdafinin bürosunda, konutunda veya yerleşim yerindeki konuşmaları dinlenemezken; dışarıda yaptığı konuşmalar dinlenebilmelidir.
69. Bir kimseye kendisine yönelik uygulanan bir koruma tedbiri dolayısıyla tazminat isteyebilmesinin koşulları nelerdir?
Ceza Muhakemesi Kanununda tazminat konusu “koruma tedbirleri nedeniyle tazminat” başlığı altında düzenlenmiş olmakla birlikte tüm koruma tedbirlerine hukuka aykırı biçimde başvurulmasından kaynaklanan zararların giderilmesi kapsama alınmamıştır. Oysa tazminat verilmesi gereken haller sadece haksız tutuklama, yakalama, arama ve el koyma değildir. Diğer koruma tedbirlerine başvurulmasından kaynaklanabilecek haksızlıkların da kapsama alınması gerekir.
Tazminat nedenleri:
a) Yakalama ve gözaltı tedbirleri ile ilgili nedenler:
Yakalama ve gözaltı tedbirleriyle ilgili olarak soruşturma veya kovuşturma sırasında gerçekleşen şu hallerde maddi ve manevi tazminat istenebilir:
– Yasalarda gösterilen koşullar dışında yakalama
– Yasal gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmama
– Yakalama nedenleri ve haklarındaki suçlamaları kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde sözle açıklanmaması
b) Tutuklama Tedbiri ile ilgili nedenler:
Tutuklamayla ilgili olarak soruşturma veya kovuşturma sırasında gerçekleşen şu hallerde maddi ve manevi tazminat istenebilir:
– Yasalarda gösterilen koşullar dışında tutuklama veya tutukluluğun devamına karar verilmesi
– Yasal haklar hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklardan yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklama
– Yasaya uygun olarak tutuklanan kişinin makul sürede yargılama mercii önüne çıkarılmaması ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmemesi
– Tutuklama nedenlerini ve suçlamanın yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde sözle açıklanmaması
– Tutuklamanın yakınlara bildirilmemesi
c) Arama Tedbiri ile ilgili nedenler:
Aramayla ilgili olarak soruşturma veya kovuşturma sırasında, ilgili kişinin hakkındaki arama kararının ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilmesi halinde tazminat istenebilir.
d) El koyma tedbiri ile ilgili nedenler:
El koymayla ilgili olarak soruşturma veya kovuşturma sırasında gerçekleşen şu hallerde maddi ve manevi tazminat istenebilir:
– Eşyaya veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde el konulması
– El konulan eşyanın korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması
– El konulan eşyanın veya diğer malvarlığı değerinin amaç dışı kullanılması veya zamanında geri verilmemesi
e) Kovuşturmaya yer olmadığı ve beraat kararının verildiğinde tazminat nedenleri:
Kovuşturmaya yer olmadığı ve beraat kararı verilen şu hallerde maddi ve manevi tazminat istenebilir:
– Yasaya uygun olarak yakalandıktan sonra kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi
– Yasaya uygun olarak tutuklandıktan sonra kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi
f) Mahkûmiyet halinde tazminat nedenleri:
Mahkûmiyet kararı verildikten sonar şu hallerde maddi ve manevi tazminat istenebilir:
– Gözaltı ve tutuklulukta geçirilen sürelerin, hükümlülük süresinden fazla olması
– İşlenen suç için yasada öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılmış olmak
g) Yargılamanın yenilenmesi halinde tazminat isteme:
Yargılamanın yenilenmesi sonucunda beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verildikten sonar şu halde maddi ve manevi tazminat istenebilir:
– Önceki mahkûmiyet kararının tamamen veya kısmen infaz edilmiş olması
70. Zorla getirme kararı nedir? Hangi durumlarda, zorla getirme kararı verilebilir?
Bir ceza muhakemesi işlemi için çağırılmış olup da buna uymamış olan şüpheli, tanık ve bilirkişilerin söz konusu ceza muhakemesi işlemi için hazır bulundurulmalarını temin amacıyla, çağrıyı yapmış olan makama kolluk marifetiyle, gerektiğinde de zor kullanılarak zorla getirme yoluna başvurulabilir. Zorla getirme iki bölümde incelenebilir:
• Şüpheli veya sanığın zorla getirilmesi:
Hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emir düzenlenmesi için yeterli gerekçeler bulunduğu takdirde şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir. Bu kararı verme yetkisi soruşturma evresinde sulh ceza hâkimine, kovuşturma evresinde ise mahkemeye verilmiştir. Savcının zorla getirme kararı verme yetkisi yoktur. Savcılık şüpheli veya sanığın huzuruna getirilmesini, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimine, kovuşturma evresinde mahkeme heyetine başvurarak u yolda karar aldıracaktır. Hâkim veya mahkeme bu tedbire resen karar verebileceği gibi savcının istemi üzerine de karar verilebilir. Zorla getirilen şüpheli veya sanık kararı veren hâkimin veya istemde bulunan savcının karşısına çıkarılır. Zorla getirme kararı, şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğunu, kendisiyle ilgili suçu, gerektiğinde eşkâlini ve zorla getirilme nedenini içerir. Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç yirmi dört saat içinde çağıran hâkimin veya mahkemenin ya da istemde bulunan savcının karşısına çıkarılır.
• Tanık ve bilirkişilerin zorla getirilmesi:
Usulüne uygun olarak çağırılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar ve bilirkişiler zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının tahsili usulüne göre ödettirilir. Ancak zorla getirilen tanık evvelce gelememesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler kaldırılır. Tanık veya bilirkişinin zorla getirilmesine karar verme yetkisi, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimine, kovuşturma evresinde ise mahkemeye verilmiştir. Hâkim bu tedbire resen karar verebileceği gibi, savcının istemi üzerine de karar verebilecektir.
71. İfade veya sorguda yasak usuller nelerdir? Yasak usullerden birisinin mevcut olması durumunda ifadenin akıbeti ne olur?
Anayasa’nın 38/5. Maddesinde “ hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” hükmüne yer verilmiştir. Şüpheli ve sanık beyanda bulunurken özgür olmalıdır. Sanık veya şüphelinin özgür iradesini engelleyen yasak yöntemler ile elde edilmiş ifadeler rızayla verilmiş olsa dahi delil olarak nitelendirilemez, kovuşturma devresinde okunmaz. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 148 hükmünde, yasak yöntemler kapsamında bedensel veya ruhsal müdahaleler ile yasaya aykırı bir yarar vaadi gösterilmiştir. Kanuna göre, kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
Yasak yöntemleri pratikte, savcı veya kolluk kuvvetleri uygulamaktadır. Yargı makamlarının bu yöntemleri kullandığını kabul etmek bu makamların hukuki konumuyla zaten bağdaşmayacaktır. Yasak ifade yöntemleri bilirkişi için de geçerli olacaktır. Zira, bilirkişi, incelemesini yaparken şüpheli veya sanık ile doğrudan doğruya ilişki kurmaktadır. Bunun yanında yasak ifade yöntemleri resmi sıfatı bulunmayan, ancak suçu açıklamaya çalışan kişiler için uygulama alanı bulmayacaktır.
Yasak sorgu yöntemlerinin neler olduğu kanunda sayılmıştır. Sorgu sırasında, kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma, cebir ve tehditte bulunma ve iradeyi bozan diğer müdahalelerde bulunma gibi hareketler sorguda kullanılan yasak yöntemlerdir.
Yasak usullerle elde edilmiş olan ifadeler, hiçbir şekilde duruşmada okunamaz, bu ifadeye tanıklık eden kişiler de tanık olarak dinlenemez. Yasak usullerle elde edilmiş olan ifadeleri rızayla verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. Şüphelinin bu yasak yönteme rıza göstermiş olması bu sonucu değiştirmeyecektir. İşkence ve kötü muamele sonucunda elde edilmiş olan ikrarın kovuşturma evresinde tekrarlanması halinde dahi delil olarak kullanılmaması veya bu ikrarın önceki kötü muamelenin etkisiyle yapılıp yapılmadığının araştırılması gerekir.
72. Müdafin dosyayı inceleme yetkisinin sınırları ve kapsamı nasıldır?
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 153/1 hükmüne göre, müdafi soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir. Müdafin, kolluğun olaya ilk el koyduğu andan itibaren toplanmış bulunan tüm lehte veya aleyhte olan belgeleri, fotoğrafları ve dosya içinde bulunması koşuluyla tüm nesneleri inceleme yetkisi bulunmaktadır. Müdafi soruşturma evresi boyunca koruma altına alınmış olan delilleri inceleme yetkisini haiz değildir. Ancak iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve koruma altına alınmış delilleri inceleyebilir. Tüm tutanak ve belgelerin örneklerini bu andan itibaren harçsız olarak alabilmektedir. Kovuşturma evresinde müdafin dosya inceleme yetkisi hiçbir gerekçe ile kısıtlanamaz. Bu aşamada delil, koruma altına alındığı yerde incelenebilecektir. Dosyayı inceleyebilmek için müdafinin vekâletname göstermesine gerek yoktur. Ancak vekâletname gösterilmediği takdirde dosyadan fotokopi alınmasına izin verilmez. Müdafi davayla ilgili belgeleri bir veya birkaç kez görebilir ve evrakı inceleyebileceği süre her olayın özelliklerine göre farklılık arz eder.. Bunun yanında müdafi, dosyayı stajyeri aracılığı ile de inceleyebilir veya fotokopisini alabilir.
Müdafinin dosyayı inceleme yetkisi soruşturma aşamasında kısıtlanabilir. Bunun için dosyanın içeriğinin incelenmesi veya belgelerden örnek alınmasının, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürecek nitelikte olması gerekir. Bu kısıtlamaya savcının istemi üzerine sulh ceza hakimi karar verir. Soruşturmanın amacının tehlikeye düşmesinden anlaşılması gereken husus şudur: Soruşturmanın geciktirilmesi, engellenmesi, olayın aydınlatılmasının zorlaştırılmasıdır. Ancak bazı belgelerin incelenmesi ve örneğinin alınması hiçbir zaman yasaklanamaz. Bu belgeler:
· Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanaklar. ( Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanaklar, kolluk ve savcılıktaki ifadeye veya sulh ceza hâkimi karşısındaki sorguya ilişkin tutanaklardır)
· Bilirkişi raporları. Bilirkişi raporları tıbbi, teknik, ekonomik vb. konulara ilişkin ve dava için gerekli olan bilirkişi raporlarıdır.)
· Şüphelinin hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar. (Yakalanan kişi veya sanığın hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar ise soruşturma evresinde şüphelinin katılmaya yetkili olduğu ve erken dinleme niteliğini taşıyan, tanık, bilirkişi dinlenmesi, keşif, muayene yapılması gibi işlemlere ilişkin tutanaklardır.)
Terörle Mücadele Kanunu’nun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak müdafinin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararı ile sınırlanabilir. (Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10/d) TMK’da müdafinin belirli belgeleri incelemesinin engellenemeyeceğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle denebilir ki Terörle Mücadele Kanunu’na ilişkin suçlarda, ortada soruşturmanın amacını tehlikeye düşürecek bir hal varsa, müdafinin bütün dosyayı, istisna olmaksızın, inceleme yetkisi elinden alınabilir.
73. İddianame hangi koşulların gerçekleşmesi ile hazırlanır?
İddianame, iddia makamının yazılı iddiasıdır. Soruşturma evresi sonunda, toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe doğuruyorsa, Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler. Yargılama makamı bu iddianame üzerine kovuşturma açılmasına veya açılmamasına karar verir. Cumhuriyet savcısının düzenlediği iddianame ile kamu davası açılmış olmamakta, iddianamenin kabulü ile kamu davasının açılmış sayılacağı kabul edilmiştir.
Soruşturma evresinde toplanmış olan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, yani mahkûm olma ihtimali daha ağır basıyorsa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenler. Yeterli şüphe, yeterli delille ortaya konulur. Buna karşılık Cumhuriyet savcısı suçun kanıtlanması ihtimalini daha zayıf görürse dava açmaz. Söz konusu işin niteliği Cumhuriyet savcısının delilleri takdir etmesini gerektirir. Soruşturma evresinde yapılacak olan değerlendirme, kamu davasının gerekip gerekmediğini tespite ilişkindir. İddianamede hem şüphelinin lehine olan delillerin hem de aleyhine olan delillerin gösterilmesi gereklidir. Yeterli delilin tanımının da burada yapılması gerekmektedir. Mevcut delillerle bir mahkûmiyet kararının çıkması muhtemel ise yeterli şüpheden söz edilebilir. Şüphelinin fail olması ihtimalinin yüksekliği önemli değildir. Önemli olan husus, dava açıldığı takdirde mahkeme önünde deliller aracılığıyla şüphelinin o suçu işlediğinin ne ölçüde tartışılabileceği ve mahkûmiyetin ne derece mümkün olacağıdır.
Başsavcının diğer Cumhuriyet savcıları üzerinde denetim yetkisi bulunmaktadır. Bu nedenle başsavcı, Cumhuriyet savcılarına dava açmalarını emredebilir ve olaya el koyan Cumhuriyet savcısının yeterli delil değerlendirmesine müdahale edebilir.
Bunun yanında, bazı hallerde, Cumhuriyet savcısında oluşan, yeterli suç şüphesi iddianame hazırlayabilmek için yeterli değildir. Kanun ön ödeme ve uzlaşma adı altında iki farklı mekanizma düzenlemiştir. Somut olaydaki şartlar, uzlaşma veya ön ödeme kapsamına giren bir durum oluşturuyorsa bu durumda savcının öncelikle ön ödeme veya uzlaşma mekanizmalarını kullanması, eğer bu mekanizmalar neticesiz kalırsa ancak bu halde savcının iddianameyi hazırlayıp mahkemeye göndermesi gerekmektedir. Aksi halde iddianamenin iadesi söz konusu olacaktır. Bu nedenle somut olayda bu mekanizmaların kullanılabilmesi mümkün ise Cumhuriyet savcısının öncelikle bu yollara başvurması gereklidir.
Türk Ceza Kanunu (TCK) madde 75 ön ödemeyi düzenlemektedir: Cumhuriyet savcısı, uzlaşma kapsamındaki suçlar dışında, yalnız adli para cezasını gerektiren veya yasada öngörülen hapis cezasının yukarı sınırının üç ayı aşmadığı suçlarda ön ödeme önermek zorundadır. Kanunda açıkça belirtildiği gibi uzlaşma konusu olabilen suçlar ön ödeme konusu olamaz. Bu da demektir ki, bir suç uzlaşma kapsamında ise öncelikle uzlaşma yoluna başvurulması, eğer bu yolla bir sonuca ulaşılamazsa ön ödeme yoluna gidilmesi gerekmektedir.
Uzlaşmanın koşulları ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nda gösterilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 253’e göre, belli suçlarda mağdur ve suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulması gerekir. Bu suçlar şunlardır:
· Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlar
· Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın: kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç TCK madde 86,88), taksirle yaralama, konut dokunulmazlığının ihlali (TCK madde 116), çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (TCK madde 234), ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç tutulmak üzere TCK madde 239)
Somut olaydaki fiilin, ön ödeme veya uzlaşma kapsamına girdiği hallerde, yeterli suç şüphesi mevcut olsa dahi, öncelikle uzlaşma ve ön ödeme mekanizmalarının işletilmesi, bu yollardan bir sonuca ulaşılamamışsa ancak bu durumda, iddianame düzenlenerek mahkemeye verilmesi gereklidir. Yani bu hallerde suçun işlendiğine dair yeterli şüphenin oluşması iddianame düzenlemek için yeterli değildir. Bu mekanizmalar işletilmediği takdirde, mahkemenin yapacağı ara muhakeme sonucunda iddianame iade edilecektir.
74. Kamu davası açmada savcının takdir yetkisi hangi hallerde vardır?
Kamu davasının mecburiliği bir yandan bir suç şüphesi ortaya çıktığında savcının hemen araştırmalara başlaması anlamına gelir. Diğer yandan ise, savcının ceza soruşturmasını gerektiren hususlarda yeterli delil bulunduğunda dava açma mecburiliğini ifade eder. Kamu davasının mecburiliği ilkesinin karşıtı olan ilke takdirlik ilkesidir. Takdirlik ilkesi uyarınca savcılık, kamu davasını açmayı yeterli delile ulaşsa da dava açmayabilir. Ancak bunun için, dava açılmasının, suçtan doğan veya suçlunun cezasız kalmasından doğabilecek zarardan daha büyük bir zarara neden olabileceği kanaatine ulaşması gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 171, belirli hallerde şüphelinin suçu işlediğine dair yeterli delil bulunmasına rağmen Cumhuriyet savcısına kamu davası açıp açmama konusunda takdir hakkı tanımıştır. Savcı etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların veya kişisel cezasızlık nedeninin varlığı halinde kamu davası açmayabilir. Yani söz konusu somut olayda kanunen öngörülen etkin pişmanlık veya şahsi cezasızlık hallerinden birinin söz konusu olması halinde, savcı seçimlik yetkiye sahiptir. Savcı, kendi takdirine bağlı olarak, dilerse kamu davası açmaktan vazgeçerek soruşturmayı sona erdirebileceği gibi, dilerse etkin pişmanlık veya şahsi cezasızlık nedenlerinin somut olayda mevcut olmasına rağmen kamu davası açabilir. Ayrıca ön ödeme ve uzlaşma gibi mahkeme dışı uyuşmazlık çözüm yöntemleri de şartları gerçekleştiği takdirde uygulanarak, ceza davası açılmaksızın yargılama sona erebilmektedir. Ön ödeme, uzlaşma ve Cumhuriyet savcısının takdir yetkisini kullanması, ceza davasının mecburiliği ilkesinin istisnalarını teşkil etmektedir.
75. Takipsizlik kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar nedir? Bu karar üzerine hangi yollara başvurulabilir?
Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. 1412 Sayılı Yasa’da bu husus “ Cumhuriyet savcısı takibata yer olmadığına karar verir.” Şeklinde ifade edilmişti. Uygulamada ve öğretide buna “ takipsizlik kararı” denmişti. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildikten sonra yeni delil ortaya çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesin hüküm niteliği taşımaktadır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının verilmesi için bazı nedenler aranmaktadır: Yeterli şüphe oluşturacak delile ulaşılamaması, kovuşturma olanağının bulunmaması, muhakeme koşullarının gerçekleşmemesi, savcının bazı hallerde sahip olduğu takdir yetkisini kullanması, ön ödemenin söz konusu olduğu hallerde, fail ile mağdurun uzlaşması durumunda, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilebilmektedir.
Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiğinde iki farklı yola başvurulabilir. İlk olarak kovuşturma davası açılabilir. Yasa koyucu bu başvuru yoluna her ne kadar itiraz demişse de bu yol teknik anlamda bir itiraz değildir. Suçtan zarar gören, kamu davasının açılıp açılmaması konusunda ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümlenmesini yargılama makamından istemektedir. Kovuşturma davası suçtan zarar gören tarafından açılabilir. Suçtan zarar gören kavramıyla, suçtan doğrudan doğruya zarar görenler ve suçtan dolaylı zarar görenler kastedilmektedir. Kovuşturma davası açma süresi on beş gündür. Süre kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın zarar görene tebliğinden itibaren başlar. Kovuşturma davası, kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine açılır. Ağır ceza mahkemesi başkanı, yapılan inceleme sonunda kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmadığına karar verirse, gerekçe göstererek istemi reddeder. Bu durumda kovuşturma davası açan kişiyi giderleri ödemeye mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Kamu davası açılması istemi reddedildikten sonra, aynı konuda kamu davası açılması, yeni olay veya delillerin ortaya çıkmasına ve önceki itiraz hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır. Buna karşılık başkan davayı kabul eder ve kamu davasının açılmasına karar verirse, savcı bu kararı yerine getirmeye ve iddianame düzenlemeye mecburdur. Kovuşturma davası sonucu verilen karara karşı kanunda herhangi bir kanun yolu düzenlenmemiştir.
Kovuşturmaya yer olmadığına ilişin karara karşı başvurulabilecek bir diğer yol ise başsavcıya şikayet yoludur. Savcılığın düzenlediği kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar adli-idari nitelikte bir işlemdir. Tüm idari işlemler gibi geri alınması ve soruşturmaya devam edilerek kamu davası açılması mümkündür. Yeni bir delilin ortaya çıkması halinde başsavcılığa başvurularak soruşturmaya devam edilmesi ve kovuşturmanın başlatılması istenebilir.
76. Savcının hazırladığı iddianamenin iade edilmesi ne demektir? Hangi hallerde iddianame iade edilir?
İddianamenin gerekli bilgileri içermemesi halinde uygulanacak yaptırım iddianamenin iade edilmesidir. Cumhuriyet başsavcılığı adına hazırlanan iddianame ve soruşturma dosyası, savcılığın değerlendirmelerine göre o suçu yargılamakla yetkili mahkemeye verilir. Mahkeme iddianame ve soruşturma evrakının teslim edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde tüm soruşturma evrakını ve iddianameyi inceler. Mahkeme bu inceleme sırasında şu unsurların varlığını gözden geçirir.
· İddianamenin Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 170’de belirtilen unsurları taşıyıp taşımadığı
· Suçun ispatına etki edeceği mutlak sayılan delillerin yeterince araştırılıp araştırılmadığı
· Suçun ön ödeme veya uzlaşma yoluyla çözümlenecek bir suç olup olmadığı
İnceleme sonunda bir eksiklik veya hata tespit edilirse, bunlar gösterilerek iddianamenin Cumhuriyet başsavcılığına iadesine karar verilir. Kanuna göre iddianame ve soruşturma evrakının mahkemeye fiilen teslim edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde iddianamenin iadesine veya kabulüne karar verilmesi gerekir. Bu süre iddianamenin mahkemeye teslimi ile başlar. On beş günlük süre içinde iddianamenin kabulü veya iadesine karar verilmemişse, iddianame kabul edilmiş sayılır. İddianamenin iadesi suçun hukuki nitelendirilmesinin yanlış yapıldığı gerekçesine dayanamaz. Çünkü mahkeme hükmü, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında karar verir. Mahkeme eylemin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir. (CMK 174/2) Ancak eylemin hukuki nitelendirilmesindeki değişiklik nedeniyle madde yönünden yetkisiz hale gelen mahkeme, bu hususu dikkate alarak iade kararı verebilmelidir. Çünkü bu halde iddianamenin unsurlarından biri değişmektedir.
77. Mahkemenin iddianameyi kabul etmesinin neticeleri nelerdir?
İddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar. Kovuşturma evresi, duruşma hazırlığı, duruşma, hüküm ve kanun yolundan oluşmaktadır. Kamu davasının açılması ile birlikte evrak üzerindeki, incelemeye ilişkin tüm sınırlamalar ortadan kalkar. Bu husus özellikle müdafin hâkim kararıyla hazırlık evrakını incelemesine sınırlama getirilen hallerde önem taşımaktadır. Kamu davasının açılmasıyla birlikte, savcının muhakeme üzerindeki tekeli ortadan kalkar ve artık mahkeme, muhakemenin efendisi haline gelir. Bundan sonra yapılacak talepler konusunda mahkeme karar verecektir. Savcı karar veren konumunda iken talep eden konumuna gelecektir.
Öte yandan davanın açılması ile birlikte soruşturma evresinde savcı tarafından talep edilen tutuklama, arama, el koyma, telefon dinleme gibi koruma tedbirlerine karar vermeye yetkili olan sulh ceza hâkiminin yetkisi sona erer.
Son olarak suç isnat edilen kişi, o ana kadar şüpheli sıfatını taşırken, kamu davasının açılmasıyla birlikte sanık statüsüne girer.
78. Tanık veya bilirkişinin davanın görüldüğü yer mahkemesinde dinlenmesi zorunlu mudur? İstisnaları var mıdır?
Kural olarak, tanık ve bilirkişilerin davanın görüldüğü mahkemede dinlenilmesi gerekmektedir. Bu durum yer yönünden yetki kuralının bir sonucudur. Yer yönünden yetki kurallarının istisnaları bulunmaktadır. Bu istisnalardan biri de istinabedir. İstinabe, yer yönünden yetkili olan mahkemenin, yer yönünden yetkisiz olan mahkemeden, kendi adına bir işlemi yapmasını talep etmesidir. Kanun tek bir hüküm ile istinabenin olacağı halleri belirtmemiş, bu halleri tek tek saymıştır. Mahkeme zaman zaman kendi yargı çevresi dışında bazı işlemleri yapmak zorunda kalabilir. Bu hallere örnek olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 83’te yer alan keşif işlemi, CMK 180/1’de yer alan hastalık veya malullük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka nedenle uzun veya önceden bilinmeyen bir aman için duruşmada bulunmanın olanaklı bulunmaması hali, CMK 196/2’de yer alan alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezası gerektiren suçlar dışındaki hallerde sanığın sorguya çekilmesinde mahkemenin takdir yetkisine bağlı olan hal gösterilebilmektedir. Ancak CMK 209 hükmüne göre istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ya da keşif ve muayene tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar ile adli sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgelerin mutlaka duruşmada okunması gerekir.
İstinabeye ilişkin talepte bulunan mahkeme, madde yönünden yetkili olan mahkemedir. Ancak işlemi yapacak olan mahkeme veya hakim, o işlem için yer yönünden yetkisizdir. İstinabe kurumu, kovuşturmanın doğrudan doğruya ve sözlü olma ilkelerinin istisnasıdır. Bu ilkeleri korumak için, büyükşehir belediye sınırları içinde zorunlu olmadıkça istinabeye başvurulması yasaktır.
79. Duruşmada ses veya görüntü kaydı yapılabilir mi?
Duruşma salonuna basın mensuplarının ses ve görüntü bandıyla girmeleri ve kayıt yapmaları, sanığın ve tanığın ve hatta hâkimin psikolojisini etkilemektedir. Ayrıca, bazen bu yolla sanıklar veya tanıklar ün kazanabilmekte veya daha ağır lekelenmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu(CMK) madde 183 bu hususu düzenlemiştir. Adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra, duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletlerin kullanılması yasaktır. Bu hüküm adliye binasının içinde ve dışındaki diğer adli işlemlerin icrasında da uygulanır.. Bu yasak iletişim araçları ile kamuya yayın yapılmasını engellemektedir. Ancak, söz konusu yasak, tanık ve bilirkişinin, naip veya istinabe olunan hâkimle dinlenmesi ve sanığın duruşmadan bağışık tutulması nedeniyle istinabe olunan hâkim tarafından sorguya çekilmesi halinde, bu işlemlerin duruşmaya aktarılmasını kapsamaz.
80. Duruşma herkes açık olarak yapılmak zorunda mıdır? Duruşmanın kapalı olması mümkün müdür?
Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Kamuya açıklık Anayasal bir ilkedir. Aleniyet ilkesi, hem herkesin duruşma salonunda fiziki koşulların elverdiğince dinleyici olarak bulunmasını hem de duruşma salonunda bulunan kişilerin görüp duyduklarını duruşma dışında açıklayabilmesine olanak tanımaktadır. Duruşmanın herkese açık olması ve duruşmanın kamuya duyurulma olanağının varlığı verilen kararlara güven duyulmasını sağlar. Ayrıca bu ilke hâkimin daha sağduyulu hareket etmesini sağlar.
Bir halin, genel ahlak veya kamu güvenliği gerekçesi ile duruşmanın kapalı yapılmasının gerekip gerekmediğine mahkeme karar verebilir. Açıklığın kaldırılmasına ilişkin olarak verilecek karar, istem üzerine veya mahkemece resen uygun görülürse kapalı duruşmada verilir. Ancak duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm mutlaka açık duruşmada açıklanır. Ancak bazı hallerde duruşmanın kapalı olarak yapılması zorunludur. On sekiz yaşını doldurmamış sanıkların duruşmaları kapalı yapılır, hüküm de kapalı duruşmada açıklanır. Kapalı duruşmaların içeriği, hiçbir iletişim aracı ile yayınlanamaz. (Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 187/2)
Duruşma aleni olarak yapılmakla birlikte, içeriğinin yayınlanmasına yasak getirilmesi de mümkündür. Açık duruşmanın içeriği, milli güvenliğe veya genel ahlaka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunuyorsa veya suç işlemeye kışkırtacak nitelikte ise mahkeme bunları önlemek amacıyla ve gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve kararını açık duruşmada açıklar.
CEZA DAVALARIYLA İLGİLİ DİĞER MAKALELERİMİZE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN.